Memleketin Ahvali: Ekim, Kasım, Aralık – Kamil İpçiler

Geçtiğimiz üç ayda memleketin gündemini mizhai ve politik bir dille ele alan Memleketin Ahvali sayfamızda bu sayı:

Söylenemeyen Rakamlar, Boş Konuşan Makamlar

Geride bıraktığımız 3 aylık dönem, Memleketin Ahvali’ni en net şekilde ortaya koyan nüfus bilinmezliğinin gündeme oturduğu bir dönemdi. Başbakan Jet Ünal’ın, katıldığı TV programında ülkedeki nüfusu bildiğini söylemesi, ardından gelen nüfusun ne kadar olduğu sorusuna pişkin pişkin “söylenebilecek rakamlar vardır, söylenemeyecek rakamlar vardır” şeklinde yanıt vermesi ayın şakası seçildi. Kendinden başka birinin alay konusu olmasını kabullenemeyen Ersin Tatar’ın bir süre sonra “ben nüfusu biliyorum, 410 bin kişiyiz” diyerek yaptığı çıkış ise rezilliğe farklı bir boyut kattı. İçişleri Bakanı Dursun Oğuz ise Meclis’te yaptığı konuşmada “nüfusun bilinmediğini, öğrenmek gerektiğini” ifade ederek, “nüfus sayımı yapılması lazım” dedi. Kısacası her makamdan bir ses çıksa da, kktc’nin nüfusu 2023’te de ortaya çıkmadı.

Tokun Açın Halinden Anlamaması Normal; Bu Komisyon Anormal

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda İşveren temsilcisi olarak bulunan Metin Arhun’un katıldığı bir programda yaptığı konuşmalar halk arasında büyük öfkeye neden oldu. Arhun’un “Bu ülkede işsizlik de yoktur açlık da. Çok rahat bir ülkeyiz. Asgari ücret ve maaş konusu ile ilgili gereksiz tartışmalar yaşanıyor. Tartışmalardan etkilenen çalışan konuyu işverenine açıyor ve huzur kaçıyor.” ifadeleri, sermayenin yüzsüzlüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Metin Arhun gibi bir kişinin, ülkede elde ettiği ayrıcalıklı konumdan bakarak, Asgari Ücret hakkında atıp tutması, Asgari Ücretle geçinmeye çalışan insanlarla ilgili ahkam kesmesi ve ülkede herkesin çok rahat yaşadığını söylemesi normaldi. Sıradan bir akşam, yemek yediği mekanda asgari ücretin katbekat fazlasını gözünü kırpmadan harcayan ve hesapsız kitapsız rahat bir hayat yaşayan Metin bey gibiler için, ülkenin çok rahat bir ülke olduğu da doğruya doğruydu. Ancak ülkenin gerçeği bu azınlık ve ayrıcalıklı gruptan ibaret değildi. Elektrik, su ve gaz harcamalarıyla maaşını tüketip, bir ay boyunca çaresizlik içinde kalan, aybaşında kirasını ve faturalarını ödediği zaman maaşı tükenen insanlarımızın sayısı, bu ülkede Metin beylerden daha çok ve bu insanlar da en az Metin beyler kadar ‘insanca yaşama’ hakkına sahip… Metin beyler ve onların hesabına çalışan koca bir Meclis ile Bakanlar Kurulu her fırsatta emekçileri yok sayerken; esas sorunun Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun varlığı olduğu gerçeği her geçen gün daha da görünür oluyor. Asgari ücretle geçinen emekçinin bulunmadığı bir masada, emekçinin kaderini belirleme ısrarından vazgeçilmesi gerekmekte. Asgari ücretin kamudaki en düşük maaşa sabitlenmesi; kamudaki artış miktarlarının düzenli olarak asgari ücrete yansıması anlamına geleceğinden, her yıl asgari ücretin belirlenmesini bekleme eziyetini ortadan kaldıracaktır. İlk olarak Bağımsızlık Yolu’nun ortaya koyduğu, daha sonra birçok sendika tarafından kabul gören bu önerinin uygulamaya konması, emekçinin kaderinin Metin beyler gibi “çok rahat bir ülkede yaşayanların” iki dudağı arasında olmaktan çıkarılması adına ivedidir, elzemdir.

Koskocaman Sermaye, Küçücük Esnafın Arkasına Sığındı

Bağımsızlık Yolu’nun “10 Kişiden Fazla İşçi Çalıştıran İşyerlerinde Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın” mücadelesine karşı, emekçiyi tam zamanlı sömürmeye devam etmek isteyen sermayenin yaygarası ve manipülatif söylemleri bitmek bilmiyor. Sermaye kesimi, küçük esnafın arkasına sığınarak “işyerleri batar” söylemleriyle sendikalaşma zorunluluğuna karşı algı yönetmeye çalışırken; güncel veriler 20.894 işyerinin sadece 1966 tanesinin, yani yüzde 9’unun “10 işçiden fazla işçi çalıştırdığını” ortaya koyuyor. Yani aslında çok küçük bir bölüm işyerinin, “sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması”ndan etkileneceği görülüyor. Öte yandan 50 kişiden fazla çalışanı olan, büyük sermaye kesimine ait işletmelerin oranı yüzde 2’yi bulmuyor. Yani 18.928 küçük esnafın arkasına saklanarak, batarız diye yaygara koparan işletmelerin toplam sayısı 371. Biz emekçiler ise yüzbinlerce kişiyiz ve heryerdeyiz.

Bu da Oldu: Eylem Yapan Hükümet, Hükümete Seslendi

Vatandaşın aklıyla alay etmenin ata sporu haline geldiği ülkemizde; popülizm ve şovun son örneğine UBP’li Yasemin Öztürk imza attı. Hükümetin büyük ortağı UBP’ye mensup Milletvekili Yasemin Öztürk ve beraberindeki bir grup, Yahudi cemaati CHABAD’ın Girne’deki lokali önünde eylem yaptı. Meclis Hukuk Komitesi Başkanı olan, UBP’li Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bir telefon uzağında bulunan Yasemin Öztürk, söz konusu cemaatin kapatılması için süreci başlatmak yerine sokakta eylem yaparak, kendi kendine sesini duyurmaya çalıştı ve yine kendini göreve çağırdı. Cemaatin kapatılması talebinden sonra, “İskele’den Alagadi’ye kadar geldiler. CHABAD’ın aldığı arazileri ve binaları kendi vatandaşlarına satıyor ve kktc’de yeni bir Siyonist yapı inşa ediliyor” diyen milletvekili, kendi politikalarını eleştirerek kendi kendini uyardı. CHABAD liderinin hem Ersin Tatar, hem de patronu Tayyip Erdoğan ile birlikte çekilmiş fotoğrafları bulunurken, Yasemin Öztürk’ün Meclis Hukuk Komitesi Başkanı Yasemin Öztürk’e yaptığı çağrının dikkate alınıp alınmayacağı merak konusu.

Çavuşoğlan ve Çetesi, Öğretmenlere Nasıl Saldıracağını Şaşırdı

UBP-DP-YDP hükümetinin bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce Ankara’dan aldığı emirle Öğretmenler Yasası‘nı değiştirmeye kalkmasına karşı çıkan öğretmenler, Eğitim Bakanlığı önünde toplanarak durumu protesto etti. Eylem yapan öğretmenlerden 22’sine “polisi darp” suçundan dava okundu. Toplumun aydınlık yüzü olan öğretmenlerin örgütlü biçimde, bilimsel, laik, çağdaş ve ücretsiz kamusal eğitim için koyduğu çabadan rahatsız olan sözde Eğitim Bakanı Çavuşoğlan ve üçkağıtçılar hükümeti; hiçbir planlama ve altyapı çalışması yapmaksızın tam gün eğitim ‘kozunu’ öne sürerek halk ile öğretmeni birbirine kırdırma arayışına girdi. Bir yandan Anayasa’nın laiklik, eşitlik ve toplumsal cinsiyet eşitliği değerlerine aykırı biçimde eğitim müfredatına müdahale edilirken, diğer yandan sınıf geçme tüzüğünü delik deşik ederek yine öğretmen, öğrenci ve veliler arasında bölünmeye yol açılmak istendi. Tüm bunlar yetmeyince, öğretmenleri yargılayarak yıldırma çabasına girildi. Ada yarımızda yer alan okulların yüzde 83’ünde fiziki durum sıkıntılı, yüzde 78’i deprem riski taşıyor, yüzde 80 okulda tuvaletler yetersiz, okulların yüzde 96’sında kantin, sosyal alan ve beslenme ihtiyacını karşılayacak alan yok ve yüzde 80 okulda spor salonu, laboratuvar ve atölye eksiği varken, Eğitim Bakanı olarak geçinen kişi, AKP’ye yaranmak adına kafayı öğretmenlerle bozmuş durumda. Aralarında Baraka Kültür Merkezi Yönetim Kurulu üyesi Onur Bütüner yoldaşımızın da bulunduğu 22 öğretmenin yargılanması sürerken, bizler de Çavuşoğlan ve yoldaşlarına hatırlatmak isteriz; yolunuz yol değil, öğretmenlerimiz yalnız değil!

Muhafazakârlaşma ve Krizin Sonucu; Kadına Şiddette Ülke Rekoru

‘25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü’nü kapsayan bu dönemde ortaya konan rakamlar kan donduran cinstendi. Polis Genel Müdürlüğü 11 ayda 831 “kadına şiddet” vakasının rapor edildiğini açıkladı. Rapor edilen vakaların buzdağının yalnızca görünen yüzünü oluşturduğu, çok daha fazla vakanın ise kayıtlara geçemediği kadına şiddet vakalarının bu denli artmış olması; dinsel gericiliğin, muhafazakârlaşmanın ve gittikçe derinleşen ekonomik krizin kadınlar üzerindeki yıkıcı sonuçlarını gözler önüne serdi. Tüm bu tablo karşısında Marksist Feministler ise; özel sektörde uzun saatler çalışmalarına karşın, ucuz ve esnek iş gücü olarak nitelendirilen kadınların istihdamlarının güvence altına alınması ve “eşit işe eşit ücret” yaptırımının hayata geçirilmesi için; “özel sektöre sendika” ile kadın emeğinin sömürüsüne dur diyebilmek için; kadın yıpranma payının geri getirilmesi için; tüm ilçelerde Polis Şiddete Müdahale Biriminin etkin başvuru alacak şekilde yapılandırılması ve her bölgeye şiddet önleme merkezlerinin hayata geçirilmesi için; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Sosyal Hizmetler dairesi altında hizmet veren “ALO 183 Acil Sosyal Hizmet İhbar Hattı” altyapısının oluşturulması ve her bölgeye güvenli sığınma evi kurulması için; ev içinde yaşanan şiddeti önlemek adına “Ev İçi Şiddet Yasası”nın meclisten geçirilmesi için; iş hayatında yaşanan şiddet, taciz ve baskının önlenmesi amacıyla “Mobbing Yasası”nın oluşturulması için, 25 Kasım’da yine sokakları boş bırakmadı. Her bir kadın özgürleşene dek meydanlarda, şiddet son bulana dek sokakta olacağız…