Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek – Onur Bütüner

Dergimizin basıma verildiği bu aylarda yeni bir yıla doğru yavaş yavaş ilerlerken son üç ayımız, şairin “yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” dizelerindeki gibi geçti. Bir yandan ülkemizin hemen yanı başında bir savaş sürerken, bir yandan da ülkeyi yönettiğini sananlar, kötülüğü ilmek ilmek örmeye devam etmekte. Tabii bunların yanında ülkemizde bir yerlerde, örgütlü kötülüğe dur demek için uğraşan, karanlığa karşı dimdik duran, mücadele eden, sokaklarda olan aydınlar, devrimciler, demokratik kitle örgütleri hep vardı. O güzel günler için mücadele etmeye de devam edecekler/edeceğiz.

“Yaprak döker” demişken, ne mi yaşandı son üç ayımızda? Belki de hepsini yazmak bu gündem yazısına sığmayacaktır ama en azından birkaçına değinelim…

Dayanışma halkların zarafetidir

Ülkemizde yaşananlara gelmeden önce; hemen yakın coğrafyamızda bir savaş tekrardan hortladı. Daha Ukrayna-Rusya arasındaki savaşın buhranını atlatmamışken Filistin ile İsrail savaşının tekrardan başladığını gördük. İsrail egemenlerinin Filistin topraklarını işgal etmek için açtığı bu savaşta kim haklı kim haksızı ararken, kaybettiğimiz çocuklarımız, emekçi insanlarımız oldu. Tüm bu yaşananlar, Ortadoğu’daki çıkarlarını düşünen emperyalist devletler tarafından sadece seyredildi. Hatta seyredilmesini bırakın, birçok devlet, masum Filistin halkının üzerine bombalar atan İsrail devletini destekledi. Dünyanın farklı ülkelerindeki halklar ise Filistin halkının yanında yer alarak İsrail egemenlerini lanetleyen eylemler yaptı. Bir tarafta kurumsal temsiliyet hakkına sahip emperyalist bir devlet (İsrail), diğer tarafta ise tüm Filistini temsil etmeyen, hatta belki de işgale bahane bulmak için yaratılmış bir örgüt varken (Hamas), her iki tarafı eşitleyen, tarafsız bir barış söylemi yerine, ezilenin yanında durmak bizlerin görevi, dayanışma halkların zarafetidir.   

Eğitim şart! Ama nasıl?

Ülkemizde ise gündemin büyük bir kısmını, okulların açılması ile birlikte Eğitim Bakanlığı’nın emekçi ve öğretmen düşmanı kararları işgal etti. İlk önce, okullarda hiçbir altyapı planlaması yapılmadan, deprem yönetmenliğine uymayan okullar ile ilgili tedbirler alınmadan, Ankara’dan gelen emre uymak için haftanın iki günü tam gün eğitim kararı alındı. Çocukların öğlen aralarındaki ulaşım, yemek, güvenlik gibi sorunları çözülememişken, hızlı bir kararla tam gün eğitime geçmek eğitimi tam bir kaosa sürükledi. Bu durum hem okullarda eğitim yapan öğretmenleri hem de aileleri ciddi zora soktu.

Bu keşmekeşin içinde, okul kitapları, kitap komisyonundaki akademisyenlerimizin görüşü ve izni alınmadan, Türkiye’de değiştirildi ve apar topar basıma verildi. Hem de kitaplarda pedogajik olarak birçok eksiklik ve hata olmasına rağmen… Türkiye’deki AKP iktidarının ülkemize yaymaya çalıştığı muhafazakarlaştırma politikalarını, daha önce Kuran kursları ile yaparken şimdi de kitaplarla okulların içine sokmaya çalıştığını gördük. Tüm bunlara karşı duran, sokakta mücadele eden öğretmenler ise sözde “polisi darp” kılıfı ile mahkemelerde süründürülmeye ve yıldırılmaya çalışılıyor. Oysa bir okulun önü, bir şehrin meydanı, bir sendikanın toplantı salonu nasıl ki eylem alanı olabiliyorsa, mahkeme koridorları da bizler için bir eylem alanıdır. Laik ve demokratik eğitim mücadelesi, örgütlenen veli hareketinin de desteği ile sürecektir.    

Asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlenmeli

Eğitimde yaşananların yanında hükmetin emekçi düşmanı, sermaye dostu icraatları da hız kesmedi. Hükümet olup iktidar olamayanlar, sermayeyi zengin edip emekçileri yoksullaştıran  hayat pahalılığına dur diyemezken, asgari ücreti yerinde saydırıyor. Emekçilerin temsil bile edilmediği, artık miadını dolduran Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nu lağvederek asgari ücreti en düşük kamu maaşına eşitlemek akıllarından bile geçmiyor. Ama bu talep, muhalif kesimler arasında yayılıp halkta karşılık buluyor.

Öte yandan, gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin sırtını sıvazladığı AKSA’yı daha da palazlandırmak için yapılan sözleşme ile hem dışa bağımlılığımız hem de elektrik zamları artarak devam edeceğe benziyor.

Bahar bahçe ellerimizde

Yazı buraya kadar iç karartıcı olabilir. Ancak biraz da “bahar bahçe” kısımlarımıza değinelim. Ülkemizde tüm bunlara rağmen güzelden, emekten, sanattan, barıştan yana işler de son üç ayımızda artarak yaşanmaya devam etti.

Filistin’deki kirli savaşa karşı devletimiz ses çıkaramazken bizim de parçası olduğumuz bir eylem düzenlendi. Bağımzılık Yolu, Anonim Gençlik ve Baraka olarak ABD Temsilciliği önünde yaptığımız basın açıklamasıyla İsrail işgaline karşı sesin yükselmesi için mücadele ettik.

Malum eğitim kısmı son üç ayımızı ciddi şekilde meşgul etmişti. Bir sebebi de eğitimde yaratılan kaosa karşı ailelerin, öğretmenlerin ve bizler gibi emekten, soldan yana mücadele eden demokratik kitle örgütlerinin sessiz kalmaması ve gerekli mücadeleyi sürdürme çabasıydı. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve örgütlenen velilerin yaptığı baskılar sonucu, dayatma, çağ dışı kitapların okullarda aktif bir şekilde kullanılması engellenmiş oldu. Tam gün eğitimdeki kaos ve okullardaki yetersizlikler ile ilgili mücadele de özellikle aileler ve sendikalar ile demokratik kitle örgütleri tarafından hâlâ devam etmekte. Öğretmenleri dizginlemek ve sindirmek için başlatılan mahkeme sürecinde de öğretmenleri korkutacağını zannedenler, öğretmenlerin yılmadığını ve mücadeleyi büyütmek için safları daha da sıklaştırdığını görmektedir.

Emekçi düşmanı, sermaye dostu icraatlara karşı da özellikle emekten yana siyaset yürüten devrimci hareket, mücadeleyi her platfromda büyütmeye devam ediyor. Yeri gelir AKSA önünde, yeri gelir bakanlıkta, yeri gelir bir meydanda bildiri dağıtarak, yazarak, şarkı söylerek, dansıyla, tiyatrosuyla direnişi yaymaya, sokaklarla buluşturmaya devam ediyor. Çünkü biliyoruz; örgütlenip sokakları doldurdukça, bizleri karanlığa sürüklemeye çalışanlara karşı dur dedikçe kazanacağız.

Yazıyı şiir ile açmıştık başka bir şairin şiiri ile bitirelim… “Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecek, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”