ARGASDİ’NİN 41. SAYISINDAN MEHMET KANSU’YLA EDEBİ BİR SÖYLEŞİ: “Edebiyat benim için yaşadığımı anlatmak gibi…”

Halide Erkıvanç

halideerkivanc0@gmail.com

 

7926fbf3-072b-471f-88b8-44b1d7f81af8Şair, yazar, öykücü ve eski edebiyat öğretmeni Mehmet Kansu ile edebiyatla dolu bir yolculuğa çıktık. Bu yolculukta yazar en önemli eserlerinden olan “Lefkoşa’yı Yürümek” adlı kitabından da bahsetti…

 

 

 

Edebiyat nedir sizin için ne ifade eder?

Edebiyat insana odaklı bir yazım olayıdır. Edebiyat elbette kendi içinde türlere ayrılır (roman, öykü, şiir, deneme vb). Bu türlerin toplamı edebiyatı oluşturuyor. Benim için edebiyat her şeyden önce kendimi anlatmaya çalışmak, kendimi anlatıyorum. Yaşadıklarımdan; çocukluğumdan, gençliğime ve şimdiye kadar kendimi anlatmaya çalıştım. Yaşadığımız travmalar, toplumsal olaylar, insan ilişkileri, politik olaylar yazdıklarımızı etkiliyor. Yani edebiyat benim için yaşadığımı anlatmak gibi. Gabriel Garcia Marquez’in dediği gibi “anlatmak için yaşamak”. Her yazarın bir muhaliflik durumu vardır bunu da kendi tarzıyla yapar. Ben daha kapalı şekilde yapmayı tercih ediyorum.

 

Edebiyatla ilgilenmeye ne zaman ve nasıl başladınız?

Edebiyata okuma ile başladım. İlkokul yıllarında 30-40 sayfalık polisiye seri romanları okumaya başladım. Bu polisiyenin adı da Orhan Çakıroğlu’ydu. İlgimi çekmeye başladı. Okumayı sürdürdüm. Yaşım biraz daha ilerlediğinde, ortaokul yıllarımda romanlara başladım. Daha çok aşk romanları okudum, o romandaki kahramanların aşkları, acıları, ölümleri, içinde bulundukları psikolojik durum ilgimi çekti. Aynı dönemlerde birkaç arkadaş bir araya geldik kapıları pencereleri kapatıp masaya bir mum koyduk ve kız arkadaşlarımıza şiir yazmaya çalıştık. Güzel bir şiir olması için romanlardan beslenmemiz gerektiğini, okumamız gerektiğini fark ettik. Bir yazar için okumak beslenmedir. Yine aynı dönemde, aynı yaşlarda olduğum, aynı mahallede yaşadığım bir Kıbrıslı Elen kız arkadaşım kütüphaneye girdi ve ben de ilk defa arkasından bir kütüphaneye girdim. Bir rafta Türkçe romanlar buldum ve bir tane aldım. Romanın adı “Güzel Dost” ve ben başkahramanla aramda özdeşim kurdum bu özdeşim daha hızlı okumama neden oldu.

 

Edebiyatla ilgilenmeye başladığınızda ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Edebiyatla ilgilenmeye başladığımda benim için en büyük zorluk ortaokulun paralı olmasıydı. Her üç ayda bir ödememiz gereken bir miktar vardı. Bu sebepten yaz aylarında çalışmak zorunda kalıyordum. Anne babam ayrıydı ve ben dedemle kalıyordum, ebeveynlerimle ilişkim yoktu, para kazanmam gerekiyordu. Kazandığım para sadece ikinci el kitap almaya yetiyordu ve okul parasının hepsini ödeyemiyordum. İki kere okuldan atıldım. Bu durumun yaşattığı üzüntüler kendi içime dönmeme, kendimi tanımama yardımcı oldu. Zamanla yaşadığınız iyi ve kötü olayları anlatmak istiyorsunuz.

 

İlerisi için neler düşünüyorsunuz?

Şu anda sağlığım iyi ama önümde çok uzun bir zaman olduğunu düşünmüyorum. Yine de hayallerim var tabi; çocukluğumdan başlayıp şimdiye kadar olan sürede bir novella (kısa roman olarak değerlendirilebilecek; hikâye ve noveletteden uzun, romandan kısa olan bir edebî türdür) yazmak istiyorum. Novella farklı bir tarz ve buna yeterli olduğumu düşünüyorum sadece masaya oturmak gerekir, zaman ister. Ayrıca yayınlanmamış şiirler, yazılar, denemeler var. Bunları değerlendirmek istiyorum ama yine zaman ve masaya oturma gerekiyor.

 

Sizce Kıbrıs’ın kuzeyinde edebiyat şu anda ne durumda?

Kıbrıs Türk edebiyatı son zamanlarda özellikle şiirde, romanda oldukça gelişmiş durumda. Genç şair arkadaşlarımız var ve ben onlardan ümitliyim. Dünya edebiyatını yakından takip edememek bizim bir eksiğimizdir diye düşünüyorum. Bir diğer eksiğimiz ise yazarlar, şairler olarak iletişim içinde bulunamıyoruz. Daha bireysel üretimler oluyor.  Yeni bir hareket olmasına ihtiyacımız var. Mesela birlikte bir dergi çıkarmak, yeni nesil yazarlara, şairlere orada bir sayfa vermek gerekiyor. Çıkan dergiler var tabi çok da saygı duyuyorum ama bunun artması lazım.

 

Sizce edebiyata gereken değer veriliyor mu?

Edebiyata gereken değerin verildiğini sanmıyorum. Edebiyata özendirecek destek olacak bir politikamız yok. Yazarlara burada iş düşüyor, bir araya gelerek bunu işittirmenin çeşitli yollarını bulmamız gerekiyor.

 

Okurlar tarafından edebiyata olan ilgi yeterli mi?

Bu konuda elimizde yeteri kadar istatistik yok ama kendi kişisel gözlemlerime göre okuyan bir kitlemiz var. Kitaba yakınlık duyan, alan, okuyan bir kesim var ama elbette yeterli değil.

 

Lefkoşa’yı yürümek size nasıl ilham verdi?

“Lefkoşa’yı yürümek” bir tarih kitabı değil, içinde Lefkoşa’nın tarihiyle ilgili bir şeyler yok. 15 yıldan beridir sabahları 5:00 gibi sokakta yaklaşık 90 dakika yürüyorum. Bu yürüme saatlerinde sokaklar daha sakin oluyor ama aslında sanıldığı kadar da sakin değil. Çalışan insanlar, geçen arabalar var. Normal koşullarda geçtiğimiz sokaklarda birçok şeyi fark etmiyoruz. Ama ben sabahları yürürken çok fazla şeyi fark edebiliyorum. “Lefkoşa’yı yürümek” işte benim fark ettiklerimin bir yansıması ve içine kurgu da giriyor tabi.