Argasdi’nin 43. sayısından yaratıcılık kokan bir makale: “Onların Yasakları Varsa…”- Tahsin Oygar

2-Yüzyıllardır, yasaklar var. İnsanlık tarihi, tanrıların, kabile reislerinin, feodal beylerin, büyücülerin, kralların, rahip ve hocaların yasakları ile dolu. Sınıflı toplumların ortaya çıkması ile birlikte egemenler kendi statülerini korumak ve geliştirmek için, ezilenler ise egemenlere daha iyi direnebilmek, kendilerine yapılan haksızlıklara karşı koymak ve aleyhlerine olan sistemi dönüştürmek için yasakları kullanmıştır. Yasağın, kimin tarafından, kime, ne için, ortaya koyulduğu, sizin hangi taraftan baktığınıza ve dünya görüşünüze göre “olumlu” ya da “olumsuz” olarak değerlendirilebilir. Örneğin egemenler özel mülkiyetlerine el konulmasını yasaklarken, ezilenler emekleri ile çalıştıkları fabrikada haklarını kaybetmemek veya kazanmak için yaptıkları grevin başka emekçiler tarafından kırılmasını, yani grev kırıcılığını yasaklayabilir. Bu yazı ezilenler tarafında olup egemenlerin baskıcı yasaklarının yaratıcı yöntemlerle delinmesini ele almaya çalışacak.

Kapitalist sistemin baskıcı, yıkıcı ve acılı yasaklarına karşı ezilenler de yaratıcılık, mizah, cesaret ve kolektif zeka ile direniyor ve direnecek. Ezilenlerin toplumsal mücadele tarihi, cesaretli, yaratıcı ve özgün eylemlerle doludur. Yasakların delinmesinde, yaratıcılığın gerçekten belirleyici bir önemi olduğunu dile getirirken sırf yaratıcılığı yakalamak için de kasıp saçma sapan serüvenlere sürüklenmemek de gerek. Türkiye’nin belki de gelmiş geçmiş en korkunç kadın cinayetlerinden birisi olan Özgecan’ın öldürülmesinden iki gün sonra, CHP milletvekili Aylin Nazlıaka şarkı ve dans yapan bir grupla birlikte Özgecan için dans ettiğini söylemişti! Gerici AKP zihniyeti kadının dans etmesini, şarkı söylemesini, gece sokakta olmasını hatta “iffetsiz” gülmesini, kısaca özgürlüğünü ahlaki olarak yasaklamak istiyor olabilir fakat bir kadın cinayetinin acısının hemen üzerine böyle bir eylem ne kadar meşru ve doğru sizce? Yaratıcılık; zeka, özgünlük ve alışılmadık bir üretkenlik içerir ama unutulmaması gereken şey, etkili olabilmesi için zamanlaması, bulunduğunuz toplumu anlaması ve ona hitap edebilmesi de gerektiğidir.

 Yaratıcı ve etkili eylemlere birkaç örnek vermek gerek… 1910 yılıydı Britanya’da henüz kadınların oy vermesi yasaktı. Bir grup kadın bu hakkı vermeyen hükümetin yetkililerinden olan David Lyod George’u hedef alarak enteresan bir eylem başlattılar. Kadınlar D. George’u sonradan ismine ‘bird-dogging’ denecek bir yöntem ile protesto etmeye başladılar. D. George nereye giderse gitsin artık kadınların yakın takibindedir. Her fırsatta karşısına çıkılıyor, gün boyu takip ediliyor ve kadınların oy kullanamamasının hesabı soruluyordu. Bir başka örnek ise, Britanya Sömürge yönetimi ile yönetilen Hindistan’da tuz üretimi yapmak yerel halka yasaklanır. 1930 yılında Gandi yetmiş sekiz arkadaşı ile birlikte başlattığı tuz yürüyüşünü yaklaşık altı yüz bin kişi ile tamamlar ve tuz üretimini gerçekleştirerek tutuklanır. Böylece Hindistan’ın bağımsızlığına doğru giden süreç güçlenerek büyür. 1978 yılında Yeni Zelanda’da, kereste şirketlerinin keseceği anıt ağaçların bölgesine girmek yasaktı ve paralı korucular tarafından bölge, protestoculardan korunmakta idi. Yaratıcı eylemciler ağaçların üzerine platformlar kurdular ve tüm platformları birbirine ipler ile bağladılar sonra da platformlar üzerinde oturma eylemi başlattılar. Korucular, protestocuları ağaçtan indirmeye çalıştığında ağaçlar arasındaki ipleri kullanarak başka ağaçlara geçtiler ve eylem başarılı bir şekilde ağaçların üzerinde tam iki yıl sürdü. Türkiye’de ise Gezi Parkı eylemlerinde oldukça yaratıcı eylem biçimleri, protestolara damgasını vurdu. Bunlardan en akılda kalıcı olanı eylem ve yürüyüş yasağına karşı geliştirilen ‘duran adam’ eylemleridir. Kıbrıs’ta yaşanan benzer bir protesto ise Türkiye Cumhurbaşkanı olarak ilk Kıbrıs ziyaretini gerçekleştirecek olan R. Tayyip Erdoğan’a yapıldı. Gelişinden bir gün önce geçiş güzergahı olan Kuğulu Park’ta eylemcilerin çadır kurması yasaklandı. Müdahale etmek için çadırın kurulmasını bekleyen polis, protestocuların yaratıcı manevrası ile karşı karşıya kaldı. Bu yasak da çadırın yere konmadan havada tutularak kurulması ve saatlerce elden ele gezdirilmesi ile delindi. Polis ise ellerde gezdirilen çadıra ne yapacağını bilemedi.

120e46d3-6736-4b5c-9735-f764f4ac8001

Örneklerde de görüldüğü üzere egemenlerin yasaklarının yaratıcı eylemlerle delinmesi topluma, içselleştirilmiş ezilmişliğinden kurtulmak, imkansız denilen şeylerin zeka, yaratıcılık ve örgütlülükle değişebileceğini göstermek bakımından oldukça önemli. Bu mekanizma şöyle çalışıyor; orantısız zeka ve yaratıcılıkla delinen her yasak, yasakçının itibarını toplum nezdinde sarsarken, yasağın da ne kadar anlamsız olduğunu gösteriyor. Bu da yasaklananın meşruluğunu ve fikri hegemonyasını güçlendirip yeni mücadelelere ilham veriyor.

Sınıflı toplumlar var olduğu sürece yasakların da var olmaya devam edeceği aşikar. Peki yasaksız bir dünya için ne yapmalı? Ruhumuzu, hayallerimizi, yaratıcılığımızı ve örgütlülüğümüzü çıkınımıza doldurup yürümeli… Yürümeli ezilenlerle insanlık için, özgürlük ve adalet için… Yasakların yasaklanmasına bile gerek kalmayan bir dünya için.

“(…)İyi insan olacağınıza/ öyle bir yere götürün ki dünyayı/ iyilik beklenmesin!/ Özgür insan olacağınıza/ öyle bir yere götürün ki dünyayı/ kavuşsun özgürlüğe herkes/ özgürlük sevgisi geçersiz olsun!/ Akıllı insan olacağınıza/ öyle bir yere götürün ki dünyayı/ akılsızlık zararlı olsun!” BRECHT

 

 

Kaynaklar:

t24.com.tr

https://web.facebook.com/notes/mert-atalay/psikolojik-ve-ahl%C3%A2k%C3%AE-bir-sorun-olarak-itaatsizlik-erich-fromm

http://www.praksis.org

http://www.baraka.cc