Dünyayı ve ülkemizi saran Covid – 19 salgını bizlere, kapitalizmin vahşetini, bu düzenin kimlerin çıkarına işlediğini ve sınıf mücadelesinin gerekliliğini tekrar hatırlatırken, yaşanabilir bir dünya için daha fazla mücadele etmemiz gerçeğini de ortaya koymaktadır. Virüs herkese bulaşabilir, dolayısıyla zengin yoksul ayrımı yapmaz söylemi, kapitalizmin her krizinde ortaya atılan hepimiz aynı gemideyiz kandırmacasıyla eşdeğerdir. Hatta bu kandırmaca bu sefer direkt sağlığımızı ve canımızı tehdit etmektedir.
Sağlık en temel hakkımızken ve devletin ücretsiz bir şekilde sağlaması gerekirken, neoliberal politikalarla özelleştirilen sağlık sistemimizin salgına karşı yetersizliğini görüyor ve yaşıyoruz. Virüsün adamızda görüldüğü ilk günden bugüne kadar yaklaşık bir buçuk ay kadar bir zaman geçmesine rağmen pandemi hastanesinin yapılmaması, özelleştirilen sağlık sistemimizin kaymağını yiyen özel hastanelerden birinin bile kamulaştırılıp pandemi hastanesine dönüştürülmemesi ve devlet hastanesinin pandemi hastanesi yapılması, canla başla çalışan sağlık emekçilerine yapılan bir ihanet ve halkın sağlığını hiçe saymaktır.
Mevcut asgari ücretle dahi geçinemeyen özel sektör emekçisine, salgın döneminde reva görülen 1500 TL’lik sözde destek, ya açlıktan ya da hastalıktan ölmek seçimini sunmaktır. Kamu emekçilerinden kesintiler yapılırken bu ülkenin kaynaklarını, emekçilerini sömürerek zenginliklerini kat kat arttıran sermayedarlara dokunmamak, iktidarın kimlerin elinde olduğunu göstermektedir. Salgın henüz bitmemiş, aşı ve ilaç bulunmamış ve sağlık imkanları sosyal yaşama dönmek için yeterli hâle getirilmemişken elzem yerler dışındaki işyerlerini açmayı hedefleyen hükümetin tek derdi patronların cebini doldurmaktır.
Vergi muafiyetlerinden, teşviklerinden faydalanarak, emekçinin hakkını gasp ederek, vergi ödemeyerek sermayelerini büyüten ultrazenginlerin servetlerinden vergi almak yerine, kamu dairelerini açarak bu dönem iş yapmayan esnaftan ve emekçiden vergiyle kaynak sağlamak, halkı soymak ve bu salgın günlerinde halkı daha fazla çaresiz hâle getirmektir.
Bizlere her şeyin başı sağlık dedirten bugünlerde, sermayenin kazancının halkın sağlığından daha değerli kılındığı bu düzende sağlık da yaşamak da politiktir. Birçok işletmenin, fabrikanın kapandığı bu süreçte kapitalizmin ihtiyaçtan fazla üretim ve tüketim anlayışının doğayı nasıl katlettiğini bugün içimize çektiğimiz temiz havayla anlayabiliyoruz. Evlere kapandığımız bu sürecin üreten bir halkın üretmesine engel olmadığını, müziğinden tiyatrosuna, el işinden bahçe işine, sosyal medya eyleminden birbirimizle dayanışmaya kadar yaptıklarımızla deneyimliyoruz. Üretenlerin yönetenler olması gerektiğini bir daha öğreniyoruz.
Salgın sebebiyle bu 1 Mayıs’ta sokakları dolduramasak da içimizdeki 1 Mayıs ruhu dinmek yerine daha fazla büyümektedir. İnsan sağlığını hiçe sayan, emeğimizi ve doğamızı sömüren, aynı gemideyiz yalanlarıyla sırtımızdan geçinenlere bugünden, tekrardan sokakları dolduracağımız günleri beklemeden, hesap sormaya, bugünlerin bedelini ödetmeye ve kavgamızı sürdürmeye devam edeceğiz.
Kapitalizm Salgınına İnat Yaşasın Hayat!
Yaşasın 1 Mayıs!
Recent Comments