Patron Salonun Ortasına Oturmuş, Kalkmıyor!- Zekiye Şentürkler

Argasdi’nin 61. Sayısı “Tembellik” dosya konusuyla bayiilerdeki yerini aldı. Bugün dosyadan bir yazımızı sizlerle buluşturuyoruz: “Patron Salonun Ortasına Oturmuş, Kalkmıyor!”.  Pandemide evden çalışma durumunda bırakılan emekçileri inceleyen makalemizi sizlerle paylaşıyoruz. Aktivistimiz Zekiye Şentürkler tarafından kaleme alınan yazıda kendinizden çok şey bulacaksınız…

photo “Evden bağlanalım”, “zoom açalım”, “online meeting atıyorum”, “çevirim içi olalım”, “aman Pandemi var evden çıkmayın ama işleri de aksatmayın” diyerek hayatımıza sokulan yeni terminolojilerin sanırım uğramadığı ender kapı kaldı. Koronavirüsün uzun süre bizlerle olacağını idrak ederek yaşamımızı sürdürdüğümüz günümüzde, koronavirüsten daha da bela bir evden çalışma furyası aldı başını gidiyor ve ne yazık ki bazı kesimler için koronavirüs gitse bile evden çalışma durumu hiç gideceğe benzemiyor.

Devletten yine hayır gelmedi

“Koyun can derdinde, kasap et” sözü herhalde durumu en iyi özetleyendir. Geçen yıl Mart ayında salgının ülkemize gelmesiyle birlikte ilk kapanma koşullarını yaşadık. İlk aşamada herkes can derdinde olduğundan dolayı evde kalmayı her şeyin önüne koyabilmiş ve kapanmıştı. Zorunlu açık olması gereken sektörler hariç herkes evindeydi ve devletten medet umuyordu. Ancak ilerleyen zaman içerisinde, komik bile denilemeyecek destekler açıklayan devlet, her zamanki gibi elini işçilerin cebine atsa da işverenleri de yeterince memnun edemedi. Böylece patronlar hemen harekete geçti. Hem çalışanlarına boşuna para vermeyeceklerdi hem de kendileri daha fazla para kaybetmeyecekti. Sonuç olarak, işçileri evden çıkarmadan çalıştırabilmenin yollarını aramaya başladılar ki bunu bulmak günümüzde pek çok ülkede kullanılan bir çalışma yöntemi olduğundan dolayı pek de zor olmadı. Evlerden yapılabilecek işler için gerekli altyapı harcamalarını da işçilerin üzerine yıkan pek çok patron internet, telefon, laptop gibi araç gereçleri de sağlamadan, çalışanlara iş başı yaptırmaya başladı. Bu durumun patronlara kat be kat fayda sağlayacağının ve işçiler için ciddi bir sömürü olacağının herkes farkındaydı. Ama ilerleyen günlerde yaşanılacak ekonomik kriz, ödenmesi gereken faturalar, krediler, çocukların masrafları, ev geçindirme derdi derken çalışanlar da mecburen bu duruma boyun eğmek zorunda bırakıldı.

Her daim krizi fırsata çevirenler

Öncelikle gasp edilen elbette ki çalışanların zamanı olmuştur. Mesai saati mevhumu ortadan kalkmış; öğle arası, akşamüstü, iş bitiş saati dinlemeyen patronlar, dur durak bilmeden mailler, mesajlar, telefonlar yağdırmaktadır. “Zaten evdesin başka işin ne!” bakış açısıyla, çalışanların emeklerini sömürebildikçe sömüren patronlar, özellikle aynı zamanda evi çekip çevirme, yaşlı/hasta/çocuk bakımı gibi pek çok görev üzerine yıkılan, ev içi emeği yok sayılan kadınları iki kat daha fazla ezmiştir. Her an işteymiş gibi “hazır ol”da patrondan emir beklemenin yarattığı psikolojik baskıya, geçimini sağlamak için buna katlanmak zorunda olmanın yarattığı baskı da eklenince insanlar içinden çıkılmaz bir bunalıma sürüklenmiştir. Sabah, patronların istediği saatte başlayıp akşam geç saatlere kadar süren mesailerin karşılığının ödenmesi söz konusu olmazken, patronlar insanların özel hayatının içerisinde olmayı normalleştirme yolunda hızla ilerlemektedir. Patronlar, davetsiz bir misafir gibi eve gelip salonun ortasına oturmuş ve kesinlikle kalkmayı da düşünmemektedir. Zorunlu kapalı olunan dönemde ödeneksiz izin gibi pek çok seçeneği kullanarak çalışanlarının yatırımlarından kırpan, maaşlarını ödemeyen ya da ciddi kesintilere uğratan, tabiri caizse çalışanlarına bu zor dönemde hiçbir destek göstermeyen patronlar şimdi çalışanlarından onların kölesi olmasını talep etmektedir. Her durumda krizi fırsata çevirip kendi menfaatlerine öncelik veren patronlar açıkça çalışan haklarını hiçe sayıyor, İş Yasası’na göre ek mesailerini ödemeyerek, zorunlu izine çıkarıp yıllık izin haklarını tüketerek suç işliyor ancak buna dur diyebilecek yetkili organlar üç maymunu oynuyor. İşsizliğin gün geçtikçe katlanarak arttığı bu zamanlarda ise çalışanlar da bu duruma katlanmak zorunda bırakılıyor.

Beterin beteri var dedikleri

Bir de Pandemi kuralları gevşetilip artık ofislerine dönme imkanı olsa da dönemeyen bir kesim var ki onlar için beterin beteri tabirini kullanmak tam yerinde olur. Özellikle çağrı merkezi gibi vardiyalı görevlerde çalışan kişiler evlere hapsedilmeye devam ediyor. Bunun gerekçesi ise tam bir rezalet! Gecelerini gündüzlerini patronların cebini doldurmak için iş yerinde harcayan bu kesimin ısınma/soğuma,  içecek ve tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını evde çalışma durumunda kendi ceplerinden karşılamaları, patronların cebini biraz daha fazla şişiriyor. Fırsatçı patronlar bu gibi çalışanları evlerine hapsetmeye devam edip, bu giderleri de onların üzerine yıkıyor. Özetle bu çalışanlar için hem 8 saatlik mesai kavramı ortadan kaldırılıp, ek mesai ödemeleri yapılmıyor hem de bu kişilere ek gider yaratılıyor. Ülkemizde, sermaye-hükümet el ele çalışanları köleleştiriyor. Oysa emekçilerin örgütlü bir yapısı olabilse, bu kâr düzeni içinde bile bir takım iyileştirici önlemler alınabilir. Örneğin bazı Avrupa ülkelerindeki şirketler, evden çalışan emekçilerin kirasının ve ısınma/soğuma masrafının yarısını ödemeye başladı bile.

Acilen yasal düzenleme!

Bu insanca çalışma hakkını hiçe sayan uygulamaların derhal sona ermesi için evde çalışan işçilere ek yasal düzenlemelerin, cezai yaptırımların ve denetimlerin bir an önce yapılması hayati önem taşımaktadır. Devletin, evde çalışma koşullarını ve bu kesimdeki işçilerin haklarını yasalar nezdinde ivedilikle düzenlemesi ve çalışanları patronların kölesi olmaktan kurtarması gerekmektedir. Çalışanların uğradığı haksızlıkları hızlıca çözme kabiliyetine sahip İş Mahkemelerinin kurulması da bu süreci destekleyecek önemli bir adım olacaktır.