Tembelleştiren Teknolojiden Harekete Geçiren Bilişsel Devrime- Nazen Şansal

182a75fb-a400-49f0-a549-164cfcb08bddArgasdi’nin 61. sayısından Tembellikle iligili makalelerimizi paylaşmaya devam ediyoruz. “Tembelleştiren Teknolojiden Harekete Geçiren Bilişsel Devrime” isimli makalemiz aktivistimiz Nazen Şansal tarafından yazıldı. keyifli okumalar dileriz…

Ah şu teknoloji… İnsanın hayatını ne kadar da basitleştirdi. Hatta bununla da kalmadı, resmen tembelliğe sürükledi insanları! İki adımlık yola arabayla gider, en basit toplama işlemini bile makineyle yapar olduk. Hele şu akıllı telefonlar yok mu… Yerimizden kalkmadan alışveriş yapıyor, parmağımızın ucuyla banka işlemlerimizi hallediyor, aradığımız bilgilere hiçbir zahmete girmeden ulaşıyoruz. Her işinde kolaycılığa kaçan tembel insanlara dönüşüyor, tembel bir nesli de böylece yetiştiriyoruz.

Klişeden kim ölmüş!

Herhangi bir sohbette, pek düşünmeden öylesine söylenen bu sözlerle siz de karşılaşmışsınızdır. Ve belki sizin de yüzünüzde hem “evet” hem de “hayır” anlamına gelen tuhaf bir ifade belirmiştir. Benim başıma geldi ve bu iki mimiği eş zamanlı yapmanın zorluğunu yaşadım. Ama sonra hemen “hayır”da karar kıldım. Çünkü zaten teknolojinin amacı insanın ihtiyaçlarını karşılamasını kolaylaştırmaktır. Bu bağlamda teknolojinin niteliğini, onu yaratan ihtiyaçların niteliği belirler.

Çağının en ileri teknolojisi olan tekerleğin icadından tutun da elektriğin bulunmasına kadar Homo Sapiens’in teknolojik ilerlemesinin temel gayesi, çetin doğa koşulları karşısında hayatı biraz daha rahatlatmaktı. Gelişen teknoloji, bir önceki nesle göre bazı işleri daha kolay halletmemizi sağlarken, üretim ve yaşama biçimimizi de değiştirir, yeni alanlarda üretken olmamıza vesile olur. Farz-ı misal ben de nenem gibi çamaşırları elde yıkasaydım ya da annem gibi toplantı yapmak için arkadaşlarımla aynı odada buluşmak zorunda kalsaydım bu yazı hatta belki bu dergi elinizde olamazdı. Yerimizden kalkmadan alışveriş yapmanın aracı olan telefon, aynı zamanda hararetli bir konferansa katılmamızı ve başka ülkelerdeki direnişleri öğrenmemizi de sağlıyor. İki adımlık yola arabayla gitme konformizmini sunan teknoloji, yüzlerce insanı aynı anda varoşlardan şehirdeki fabrikaya da taşıyabiliyor ve o fabrikada üretilen malları dünyanın dört bir tarafına dağıtabiliyor. Tabii artık bu malların hangileri gerçekten ihtiyacımız, hangileri bize ihtiyaç olarak yutturuluyor ve ekolojiye ne zararlar verme pahasına üretiliyor ve tüketiliyor?

Evet, günümüz dijital teknolojilerinin kolay ulaşılır olması ve yaygınlaşmasıyla, bilhassa kentlerde ve orta sınıflarda ekrana bağımlı hareketsiz bir yaşam biçimi yaratıldığı da doğru. Hem iş hem sosyalleşme hem de boş zaman faaliyetleri bir ekran önünde, fiziksel bir aktiviteye gerek olmadan gerçekleşebiliyor. Bunun bir sebebi kapitalizmin sürekli üretim – hızlı tüketim zincirinin devam etmesi için bir grup insanı köle gibi çalıştırırken bir grubu da teknolojiye bağımlı kılması. Bir diğer sebebi (aynı zamanda sonucu) ise doğadan uzaklaşmış, insan-doğa bütünlüğünü bozmuş olmamız. Ülkemiz özelinde düşünürsek toprağa, hayvana, suya, denize bağlı üretimin bilerek zayıflatılması ve bizlere ambalajlı ürünlere bağımlı, güya janjanlı bir hayat sunulması. Ondan sonra da dilimize “teknoloji bizi tembelleştiriyor” klişesini yapıştırıvermesi…

İşte bu noktada, teknolojinin bizi tembelleştirip tembelleştirmediğinden ötesini görüp, hangi ihtiyaçları ve neye rağmen karşıladığını sorgulamak icap ediyor. Bu ihtiyaçların belirlenmesinde; neyin ne kadar üretilip tüketileceğinde özne olup olmadığımızı fark etmemiz gerekiyor.

Onları kendi silahıyla vurmak

Kapitalizm koşulları altında üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutan büyük sermaye, teknolojik gelişimi kendi ihtiyaçları yani egemenliklerini korumak, geliştirmek ve daha fazla kâr elde edebilmek için yönlendirir. Günümüzde ileri teknoloji, tüketim alışkanlıklarının yönetilmesi, yaratılan gözetim ve tüketim toplumunun büyük şirketlerin menfaatine daha da pekişmesi amacıyla da kullanılmaktadır. İnsana değil kâra ve doğaya değil sürekli büyümeye önem veren kapitalizmden, toplumsal ihtiyaçlara göre ve ekoloji uyumlu bir teknoloji planlaması beklenemez. Onun için insanlar, sömürülecek iş gücü ve malların satılacağı pazarlardır; doğa ise mümkünse bedavaya getirilecek, değilse savaş filan çıkarılarak işgal edilecek bir ham maddeden ibarettir. Ancak yine de kapitalist rekabet ile ortaya çıkan teknolojik gelişmenin ve bilimin, insanlığın ihtiyaçları hatta doğanın kendini onarmasına yardım etmek amacıyla da kullanılabileceği hesaba katılmalıdır. Yeter ki bu örgütlü ve planlı kötülüğün karşısında biz de örgütlü ve planlı olarak direnebilelim.

Aslında insanları uyuşturan ve tembelleştiren teknoloji değil, toplumu edilgen ve kendine tabi kılmaya çalışan bu sistemdir. Toplumsal devinimler esnasında gerek internet gerekse silah teknolojilerinin, sistemin aleyhine kullanılması oldukça dinamik örnekler yaratmıştır. Arap Baharı’ndan Meksikalı Zapatistalar’a, Dünya Sosyal Formu’ndan eko köylerin örgütlenme ağına kadar dünyanın dört bir yanında, ileri teknolojiler kullanarak başarılmış sisteme karşı duruşlar vardır. Şu minicik adamızda bizler de sömürüyü, işgali, insan hakları ihlallerini, doğanın talanını deşifre etmek ve bunlara karşı bilinçlenerek örgütlenmek için en az gerçek sokaklar kadar sanal alemleri (yeni kamusal alan olan sosyal medyayı) da kullanmaktayız. Koronanın yarattığı kapanmalara rağmen birbirimizle ve barış adına adamızın güney yarısındaki dostlarımızla iletişimde kalabilmek için teknolojiden yararlanmaktayız. Şirketlerin veya devlet kurumlarının web sitelerinden bilgiye ulaşmamızın ve başımıza örülecek çoraplardan haberdar olmamızın, yazı yazmamızın, örgütlenip protesto yapmamızın, direnişimizi moral yönünden besleyen kültürel ve sanatsal üretimleri paylaşmamızın bir aracı olan bilişim teknolojisi, eğer ona bağımlı ve sisteme tabi olursak, bir tembelleştirme aracı olabilir.

Bir klişe de benden: Çaresiz değil, çare sizsiniz

Bilgisayar, telefon veya televizyon ekranı seni edilgenleştirip, konforunu bozmadan izlemen için tasarlanmışsa da bu tasarımı tersine çevirip sistemi kendi silahıyla vurmak senin elinde. Ama ne kadar bilinçli ve yeni moda deyişle “farkındalığı yüksek” olursan ol, bil ki bunu yalnız başına yapamazsın.