Devralınan Üç Asırlık Bir Bayrak – Emel Karagözlü Cicibaba

“Eşitlik” ve “özgürlük” bayrağının açıldığı Aydınlanma dönemi, bu bayrağı eline alıp yükseltmeye çalışan kadınlar için zifiri karanlık olmuş, haklarını savunan kadınlar giyotine bile gönderilmiştir. Buna rağmen Aydınlanma çağının kazanımları, kadın özgürleşmesi ve feminist mücadele için çok önemlidir. Çünkü insan hakları, demokrasi, oy hakkı, laiklik, eşitlik ve özgürlük gibi aydınlık değerler ve bilim geliştikçe kadınlar da bu düşüncelerden beslenerek mücadele sahnesinde yerlerini almışlardır. Bu yazıda inceleyeceğimiz Olympe de Gouges ve Mary Wollstonecraft bu kadınlardan ikisidir. Verdikleri özgürleşme ve eşitlik kavgasıyla bugünün mücadelesinin temellerini oluşturmuş ve günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan eserler ortaya koymuşlardır.

Aydınlanma ve Feminist Mücadelenin Temelleri

Aydınlanma döneminin en belirgin özelliklerinden biri, Orta Çağ’da egemen olan “kutsal”dan kopuş ile insanları (o dönemin koşulları ve yapısı içinde buna erkekleri diyebiliriz) özgür düşünebilen varlıklar olarak görmesidir. Bu felsefe ile cinsiyetler arası ilişki ilk kez tanrısal bir zemine oturtulup meşrulaştırılamadığı için feminist mücadelenin doğmasına vesile olacak kadın hareketlerinin ve simgelerin ortaya çıkmasının önünü açtı. Aydınlanma dönemi, asırlar sonra bile kadın mücadelesine ışık olacak olan Gouges’i giyotine götürüp idam etmiş olmasına rağmen bugüne rehberlik edecek önemdedir çünkü Gouges ve Wallstonecraft gibi kadınların ortaya çıkıp düşüncelerini, karşıt görüşlerini, mücadelemize ışık olan eserlerini ortaya koyabilmeleri için gerekli olan “eşitlik” söylemini yükseltmiş ve onlara zemin yaratmıştır.

Günümüze Işık Tutan Mücadele

1700’lerde yaşamış Olympe de Gouges feminist, oyun yazarı ve jironden(1) politikacı bir kadındı. Fransız Devrimi’nde önemli rol oynayan Jakobenlerin(2) hedef gösterdiği ve sonunda giyotine götürerek idam ettiği Gouges “cinsine aykırı davranış” ile itham edildiği ve kadınların domestike edilmesinin savunulduğu bir dönemde feminist mücadelenin temellerini atarak birbirinden önemli birçok eser ortaya koydu. Fransız Devrimi’nden sonra kadınların yaşamlarında hiçbir şey değişmediğini gören Gouges bu rahatsızlığını dile getirmekten geri durmayarak “Kadın ve Yurttaş Hakları” bildirisini yayımladı.

1770 yılında oğlu Pierre ile Paris’e taşınan Gouges yeterli yazma becerisi olmadığı iddia edilmesine rağmen birçok oyun, roman, politik yazı, manifesto ve edebi incelemeler yazdı. “Kadın ve Yurttaş Hakları” bildirisi 1789’da yayımlanan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nin birebir aynısıydı fakat insan sözcüğünün yerini kadın sözcüğü almıştı. Bu bildiri yasa ve toplum karşısında kadınların neden erkekler ile eşit olmadığını sorgulaması bakımından bir ilkti ve okları Gouges’in üzerine bir o kadar daha çekecekti. Bu bildiri hakların doğuştan olduğunu, devredilemeyeceğini ve inkâr edilemeyeceğini savunuyordu. Fakat burjuva devriminden sonra kurulan ve erkek egemen bir düzeni olan mecliste kadın yanlısı kararların çıkması imkânsızdı. Gouges bu dönemde idam cezasının kaldırılması, kürtaj karşıtlığına itiraz, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, gayrı meşru çocukların tanınması, evlat edinilmesi, devlet destekli doğum evleri, ailede mülkiyet ortaklığı, gelir vergilerinin adaletsizliği ve yoksulluk gibi birçok konuda mücadele verdi. Tüm bu mücadeleleri, eserleri, eleştirileri ve duruşuyla düzen içinde yeni bir düzeni savunan Gouges, bugüne ışık olmuş ve feminizm tarihine adını önemli bir yere yazdırmıştır.

Feminizmin Annesi

1759’da Lonrada dünyaya gelen Mary Wallstonecraft, annesi ve kendisinin özgürlüklerini sınırlayan kötü bir baba figürü ile büyüdü. Zeki bir kadın olan Mary kendi kendini eğitmiş ve erken yaşlarda kadınlık ve evlilik konularını sorgulamaya başlamıştı. 19 yaşında evden ayrılarak kendi hayatını kazanmak için mürebbiyelik(3)yapmaya başladı fakat bu mesleğin kendine uygun olmadığını düşünüyordu. Kadınların fakirlik içinde ölmemek için eşlerinden ayrılamadığı bir dönemde kadınların rasyonellik çerçevesinde eğitim görmesi ve meslek sahibi olması gerektiğini savunuyordu. Bunun üzerine 1787 yılında “Kız Çocuklarının Eğitimi Üzerine Düşünceler” adında bir eser yayımladı. Kadınların eğitim ve özyönetimini erkeklerin reddettiğini ve bunun kadınlar üzerindeki etkisini gören Mary bu konuda mücadele etmeye başladı. Gouges gibi devrimin sadece erkeklere eşitlik ve demokrasi getirdiğini savunan Mary “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” isimli en ünlü eserini yazdı. Mary, Gouges’in kadınların siyasal var oluş mücadelesinden farklı olarak, kadınların sosyal var oluşu üzerine çalışmalar yapıyordu. Eserinde kadınların sadece görünüşlerine dikkat eden bireylere dönüştürülmesini eleştiriyor ve bunun sebebinin erkek egemen düzen olduğunu savunuyordu. Mücadelesiyle feminizmin annesi lakabını alan Mary Wallstonecraft doğum yapmasından 10 gün sonra “kadınların doğum yüzünden ölmeyecekleri bir dünya olacak, biliyorum.” diyerek hayata gözlerini yumdu.

Dün, Bugün, Yarın

18. yüzyılda yaşamış bu iki kadın eşitlik ve demokrasi savunusunun ön planda olduğu Aydınlanma çağında kadınların bundan hiçbir pay alamadığını görmüş; idam edilmelerine, mutsuz bir hayat yaşamak zorunda bırakılmalarına rağmen feminist mücadelenin temellerini atmış ve günümüze ışık olacak eserler ortaya koymuştur. Ataerkinin kadın bedeni, yaşamı ve özgürlüğü üzerinde kurduğu hegemonya özel mülkiyetin ortaya çıkışı ve sınıflı toplumlardan bugüne uzanıyor; tıpkı kadınların verdiği özgürlük, eşitlik ve yaşam mücadelesi gibi…

Bayrağı, 1700’lerde kızkardeşlerinin özgürlüğü için mücadele eden kadınlardan devralıp hâlâ aynı amaç için mücadele eden bizler cesaretimizi giyotinde “Öcümü alın anayurdumun evlatları!” diye bağıran Gouges, kararlılığımızı ise ölüm döşeğinde, doğururken ölmeyen kadınların olduğu bir dünya düşleyen Wallstonecraft’tan alıyoruz. Günümüzde taleplerimizin Wallstonecraft ve Gouges ile benzeşmesi, hatta bazı noktalarda aynı olması, ataerkinin her çağda en çok kadınları sömürdüğünün bir kanıtı niteliğinde. Tam da bu yüzden bir kez daha söylemek istiyoruz ki: Dün, bugün, yarın… Son kızkardeşimiz de özgür olana dek…

 

(1)Jironden: İsimlerini Bordeaux kentini de içine alan “Gironde” bölgesinden almış, Fransız İhtilali esnasında mecliste burjuvazinin sesi olarak algılanmış, Kral’a yakın bir gruptu.

(2)Jakoben: Fransız İhtilali’nin radikal devrimci kanadını oluşturan ve Kral’ın idamında da başrolü alan burjuva gruptur. Grubun asıl ismi Anayasa Dostları Derneği’dir.

(3)Mürebbiye: Bir çocuğun eğitim ve bakımıyla görevlendirilmiş kadın.

 

makale foto 1 makale foto iki