Başka Bir “Şehircilik” Mümkün – Mustafa Batak

Ada ülkelerinde kent bütünlüğü, çevre faaliyetleri, tarihi dokuyu koruma yöntemleri, restorasyon ve şehir planma gibi tasarımlar oldukça kolaydır.

Çünkü ada ülkelerinde esaslar net bir şekilde ortadadır. Şehir merkezlerinde, yerel yönetimlerin gözetimi ile yapılan toprak analizleri sonucu, yerleşim bölgesinde yer alan ihtiyaçlara yönelik ve kentin dokusuna uyumlu olacak dikey büyümeler önerilirken; denize kıyısı olan şehirlerde toprak analizi, sahil şeridinin biçimi, nem ve tuz yoğunluğu ile bölgedeki tepeler dikkate alınarak yatay büyümeler önerilir. Hacim büyüdükçe ölçek de büyür. Bu sayede konulan prensipler genişleyip-daralabilir; ancak değişmez. Tüm bunlar uyarınca Kıbrıs’a hatta Kıbrıs’ın kuzeyine baktığımızda yukarıda ifade edilen asgari prensiplerin çok uzağında bir manzara ile karşılaşıyoruz.
Bu küçük ada yarısında şehir planlama denildiğinde akla toplum yararını esas alan, güvenli ve sürdürülebilir yaşam oluşturmaya yönelik bir kamu hizmeti olan şehir plancılığı geliyor. Daha çok emirnameler, sermaye kesimlerinin kalemiyle hazırlanan imar planları, peşkeş çekilen araziler, planlanamayan, hasarlı ana ve tali oto yollar, yeşil alan hassasiyetinden uzak yapılaşma, sıkışan trafik, çözülemeyen eğitim ve sağlık sorunları gibi kampüs ve yolları şantiye alanına dönen şehirler ve gece yarısı operasyonları geliyor.
“Operasyon” derken?

Bu satırların kaleme alındığı günlerde Gazimağusa, İskele, Yeniboğaziçi Bölgesi 2’nci Emirnamesi’ne yönelik bir gece yarısı operasyonu gerçekleşti. Bir sabah emirnamenin yürürlükten kaldırılması haberi ile uyandık. Başta Şehir Planlama Dairesi olmak üzere, hükümet ve sermaye kesimlerinin işbirliği ile bölge, sermayenin eline teslim edildi. Yani Ciklos olarak adlandırılan virajdan Girne’ye doğru inerken görülen beton yığını, “kötü” manzaranın bir benzerinin, Gazimağusa, İskele, Yeniboğaziçi bölgesinde de görülmesinin önü açıldı. Karar gece yarısı “jet” hızı ile Resmi Gazete’de yayımlandı ve imar rantı bekleyen sermaye kesimleri hiç vakit kaybetmeden hazırda beklettikleri devasa projelerini vize işlemleri için sıraya koydu. Yapılan operasyonu fark eden yapılar ve halkın koyduğu itiraz neticesinde konu yargıya taşındı. Yüksek İdare Mahkemesi’nin verdiği Ara Emri ile 2’inci Emirname’nin kaldırılması kararının yürürlüğü durduruldu. Kısa bir süre önce iş “adamlarına” “ne emirname ne imar planı biz sizin arkanızdayız” diyen Ersin Tatar’ın hayali “şimdilik” başarılı olmadı. Ancak tehlike devam ediyor. Çünkü ne UBP ve Tatar’ın sermayenin güdümünden çıkmak gibi bir niyeti var  ne de sözde muhalefet CTP’nin “beceriksizlik, plansızlık, iş bilmezlik” kalıp cümlelerinin ötesine geçen eleştirisi…

Bu, beceriksizlik değil!
Zaten tüm bunlar beceriksizlik ile açıklanamaz. Bir yanlış ısrarla ve inatla kendini tekrar ediyorsa o artık yanlış değil tercihtir. Hükümetin de tercihi yanlışı sürdürmekten yana.

Her yıl Eylül ayı itibariyle trafikte kaos yaşanıyor. Çünkü bu dönemde, hem kamu mesai saatleri değişiyor, hem de okullar açılıyor. Bu da başta sabah olmak üzere günün neredeyse tüm saatlerinde trafiğin kaos halini almasına neden oluyor. Yolların yoğun araç kalabalığına elverişli olmayışı, öğrenci ve işçi taşıyan otobüsleri aynı hat içerisinde bırakıyor. Bu da akmayan trafiğe neden oluyor. Haliyle öfke yaşanıyor ve başta yayalar olmak üzere motorsiklet ve bisiklet sürücülerine karşı tahammülsüzlük artıyor. Dahası şantiyeye dönen şehir merkezleri, yollara sığmayan onca araca rağmen araç ve park yeri sorunu devam ediyor. Yok denecek kadar az olan yeşil alanların bir çoğu çöp yeri olarak kullanılıyor. Kaldırımdan başlayan alt ve üst yapı sorunları yolun ortasına kadar sirayet ediyor. Aydınlatma sorunu gibi birçok disiplini içeren sorunlara halk maruz kalıyor. Tüm bunlar ve çok daha fazlası “beceriksizlik, plansızlık, iş bilmezlik” ile açıklanamaz. Bu ancak şehir planlama biliminden yoksun hareket eden gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin icraatlarının sonucu olarak açıklanabilir. Oysa ki şehir plancılığı bilimine sığınıp, genel ve yerel yönetimlerden destek alarak çarpık halde ilerleyen şehir gelişim prensipleri yeniden düzenlenebilir.
Gelişim demişken…
Başta nüfus çalışması olmak üzere bölgenin üretim aralığı, mekanlar, mekanların oluşum nedenleri ve hangi amaca cevap verdiği, fonksiyonu, ekonomik, demografik ve sosyo-kültürel ve çevresel dinamikleri, bilimsel ölçütlerle ihtiyaçların sistematikleşmesi gibi önemli verilere ulaşarak önlem alınması acil ihtiyaç olarak göze çarpıyor. Devamında şehir planlama, çevre ve yerel yönetim gibi birbirine kağıt üzerinde yakın duran ama pratikte kopuk olan bu ve benzeri disiplinlerin birbirine eklemlenmesi gerekiyor. Bunun yapılabilmesi için de söz konusu yapının yıkılarak yeniden kurgulanması gerekir. Söz konusu yeni kurgu için yerel yönetimlerin şehir gelişimlerinde bi fiil yer alması önemli ve gereklidir. Ancak bu şekilde bir kurgu ile Gazimağusa İskele, Yeniboğaziçi Emirnamesi’nde olduğu gibi gece yarısı operasyonlarına engel olunabilir pusuda dosya vizelemek için bekleyen sermaye gruplarının önüne geçilebilir. Tüm bunlar elbette yeterli değildir. Halkın, yaşadığı şehri evi gibi görme duygusuna ihtiyacı vardır. Bunun için de halkın günlük dertlerinden başlamak gerekiyor. Halk yola taşan şantiyelere ceza uygulaması yapıldığını görmeli, inşaatlar yapılırken önce yeşil alanların dikkate alındığını bilmelidir. Bölge halkının yeşil alanları şehrin niteliğine göre değerlendirdiği, bisiklet yollarının ana yollardan ayrı güvenlikli şekilde belirlenip şehirlere entegre edildiği, toplu taşıma ile seyahat edip, şehir veya kırsal bölge fark etmeksizin hiçbir alt yapı sorunu yaşamadığı bir yapılanmayı daha çok sahipleneceği aşikârdır. Bunun içinde toplumcu, halkçı bir anlayışa ihtiyaç vardır. Başka bir “şehircilik” mümkün.

241021ChVvtdH1_iskele-