Kıbrıs Zaten Hep Sıcak Değil miydi Yahu? – Celal Özkızan

Dünyada gittikçe siyasetin, uluslarası ilişkilerin, ekonomik meselelerin ve çıkar çatışmalarının merkezi haline gelmekte olan küresel ısınma ve buna bağlı olarak iklim krizi, Kıbrıs’ın kuzeyinde henüz siyaseti belirleyici bir etkiye sahip değil. Örneğin seçim dönemindeki televizyon tartışmalarında, siyasi partilere ekonomi, Kıbrıs sorunu ve Türkiye ile ilişkiler gibi konulardaki görüşleri soruluyor ancak iklim konusuna ya hiç değinilmiyor ya da ayrı bir başlık olarak yer verme ihtiyacı duyulmuyor, konu laf arasında geçiştiriliyor. Zaten insanın bir parçası olduğu doğa anlayışından ziyade insanın merkezde olduğu çevre anlayışı hakim ülkemizde. Ayrı bir iklim bakanlığı yok, birisine “Hobilerin neler?” diye sormuşsunuz da cevap olarak tek tek saymaya başlamış gibi bir “turizm, kültür, gençlik ve çevre” bakanlığımız var.

Ülkenin sağ siyasetçilerinin bazılarının küresel ısınmadan, iklim krizinden haberi yok. Olsa belki de krizi inkâr edip “Kıbrıs zaten hep sıcak değil miydi yahu?” diyecekler. Sanki iklim krizi doğal bir olaymış ve kapitalizm tarafından yaratılmıyormuş gibi, sermayenin Meclis’teki temsilcisi olan Serhat Akpınar’ın önerisi ile Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması ise ayrı bir ironi… Sol kökenlere sahip olan ancak günümüzde merkeze yerleşmiş CTP için de durum pek iç açıcı değil. Annan Planı referandumu sonrasındaki gelişmelere bağlı olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde kontrolsüz bir biçimde yaşanan ve bugün hâlâ sürmekte olan inşaat patlaması çarpık kentleşmeye ve dağlarımızın taş ocakları tarafından canına okunmasına yol açtı. Turistik tesisler kıyıları ve denizleri işgal etti, denizlerde kirlilik seviyesi resmi raporlara göre rekor seviyelere ulaştı. Hem KIB-TEK’in Teknecik’teki santraline hem de AKSA’nın Kalecik’teki santraline filtre takılmadığından havaya düzenli olarak zehir saçılmakta. AKSA’nın Kalecik’e denizden yakıt ikmali sırasında meydana gelen yakıt kaçağının yol açtığı deniz kirliliği felaketi de cabası. CTP, tüm bunların yaşandığı 20 yıllık sürecin yarısında hükümette büyük ortak olarak bulundu. CTP’nin Karpaz Milli Parkı’na götürdüğü elektriği ve orman yangınlarına karşı almadığı yangın helikopterini anlatmak için ise ayrı bir yazı yazılabilir.

Peki ne yapmalı?

Her şeyden önce, iklim konusunun tıpkı ekonomi, Kıbrıs sorunu, Türkiye ile ilişkiler gibi bir ana gündem maddesi olması için fikirsel, ideolojik bir mücadele verilmeli. Buna ek olarak, iklim mücadelesini bir “çevre duyarlılığı”na indirgeyen yaklaşımlara karşı, kapitalizm ile iklim krizi ve küresel ısınma arasındaki kaçınılmaz bağlara dikkat çekilmeli. Bu doğrultuda bir ekoloji mücadelesinin aynı zamanda antikapitalist bir mücadeleyi gerektirdiği vurgulanmalı. İklim krizinin “hepimizin kabahati” olduğu gibi yanıltıcı yaklaşımlardan veya küresel ısınmanın “insanların çevre duyarsızlığı ve bilinçsizliği”nden kaynaklandığı gibi krizin gerçek sebeplerini görünmez kılan yaklaşımlardan uzak durulmalı. Kısacası, yaratılan ekolojik tahribatın bütün insanlığın değil, kâr hırsındaki sermayenin kabahati olduğunu bilen ve mücadelesini bu zeminde sürdüren ekososyalist bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır.

İklim krizi, sınır tanımaz. Kıbrıs adasını bir bütün olarak düşünmeden atılacak her adım eksik kalacaktır. Bu nedenle, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ve güneyindeki ekoloji mücadelesinin ortaklaştırılması için her yol denenmelidir. Ancak bu ortaklaştırma çabası, Kıbrıs sorunu ile ilgili tartışmalara meze edilmemelidir. Kıbrıs sorununa ilişkin herhangi bir görüşe destek veya karşı olmak, bu ortak mücadeleyi başlatmada veya bu ortak mücadeleye dahil olmada bir ön koşul olmamalıdır. Daha somut olarak söylemek gerekirse, bir kişinin Kıbrıs adası çapında bir ortak ekoloji mücadelesinden yana olması için federasyonu, çözümü veya birleşmeyi savunması şart değildir.

Daha somut bazı önlemlere değinecek olursak;

Uzun vadede termik santrallerin kapatılarak yenilenebilir enerji üretimine planlı bir geçişin yapılması sağlanmalı, rüzgar ve güneşten yararlanılarak enerji üretecek yenilenebilir enerji tesislerine planlı bir yatırım yapılmalıdır.

Orman Dairesi geliştirilmeli, ormanların korunması, denetimi ve bakımı için ormancı istihdamı yapılmalıdır. Derhal yangın helikopteri alınmalıdır. Orman Dairesi öncülüğünde ağaç dikilmesi ve ormanların bakımının yapılması okulların müfredatında yer almalı, kamu ile özel işyerlerinin yasal zorunluluğu olmalı, periyodik orman yangını tatbikatları düzenlenmelidir.

Biyoçeşitlilik açısından hayati önemde olan sulak alanlar hassasiyetle korunmalı, bu içerisindeki özel mülkler kamulaştırılmalı ve yapılaşmaya izin verilmemelidir.

Kent ile küçük yerleşim yerleri ve köyler arasında denge gözetecek bir yerleşim politikası izlenmeli, inşaat şirketlerine bina yapma izni verilmeden önce, bölgedeki ikamet ve iş yeri ihtiyacı değerlendirilmelidir. Yapı malzemeleri, enerji tasarruflu olarak devlet tarafından belirlenip uygun fiyata satılmalıdır, böylelikle ekonomik ve ekolojik binalar ile halkın barınma hakkı karşılanmalıdır.

Tarım ürünü olan gıdaların yurt dışından veya köylerden kentlere taşınması, ambalajlanması gibi ekolojiye zararlı süreçleri minimuma indirmek, herkese ucuz ve sağlıklı gıda sağlayabilmek için kentsel tarım alanları açılmalı ve geliştirilmelidir.

Ülkemizde zorunluluk haline gelen kişisel arabalar yerine ucuz, konforlu ve sürekli toplu taşıma, devlet ve yerel yönetimler eliyle kamusal olarak hayata geçirilmelidir. Doğa dostu, elektrikli veya güneş enerjisi ile çalışan, hafif raylı sistemler kurulmalıdır. Ayrıca bir ada ülkesi olduğumuz göz önünde bulundurularak ulaşımda sadece kara değil deniz yolları da geliştirilmelidir.

 

celal foto kendisi celal foto2