Kökten Bir Değişim Mümkün mü? – Münür Rahvancıoğlu

Dalgayı haber veren yakamoz, kimin gözüne çarpar kıyıda?

Çiçeğe durduğunu kim ayırt eder, tepeden tırnağa giyinmeden ağaç?

Kimin dikkatini çeker küçücük bir bulut, güneşi kapatmadan önce?

Kemal Özer

Tarih boyunca muhalif insanlara musallat olmuş ve mücadelelerine hiçbir katkı sunmayan iki gerçek dışı düşünceden söz edebiliriz. Bunlardan birincisi hiçbir şeyin asla değişmeyeceği ve tüm yapılanların boşa olduğuna dair karamsarlıktır. İkincisi ise her şeyin bir anda değişebileceği, değişmesi gerektiği ve değişmesi için şu an şimdi, hemen bir şey yapmak gerektiğine dair beklentidir! İkincisi için yürek hoplatan kişilerin bir çoğunun, bir süre sonra birincisine kapıldığı da sık görülen bir durumdur. Peki bu iki düşünce gerçek dışıysa, hakikat nedir? Değişim nasıl gerçekleşir? Ve Kökten bir değişim mümkün müdür?

Değişim evrimsel bir süreçtir

Değişim evrimsel bir süreçtir. Gerek fiziksel dünyada, gerek toplumsal hayatta gerekse de fikirsel mecrada her değişim, bir birikimin sonucudur. Yağmur bir anda yağar ancak o yağmuru oluşturan bulutların ve o bulutları oluşturan su buharının geçirdiği süreç hiç de yağmurun yağması kadar bir anda gerçekleşmez! Dahası yağmur da kendi ile ve kendinden sonra gerçekleşen başka süreçleri tetikler, yeni etkileşimler, farklı birikimlere neden olur. Kimi zaman sel olur, kimi zaman bahçeleri sular, kimi zaman barajları doldurur. Fiziksel dünya sürekli bir hareket halindedir.

Tüm görünür değişimler, o anda fark edilmeyen başka değişimlerin belli şekillerde birikmesinin bir sonucudur. Bu durum toplumsal değişimler ve fikirsel değişimler için de geçerlidir. Bir bebek doğumundan yaklaşık bir yıl sonra ilk kelimesini söyler, iki yıl sonra iki kelimelik kısa cümleler kurmaya başlar, 4-5 yaşlarında kendini asgari düzeyde ifade eder ve ilerleyen yaşlarında da bu gelişim birçok faktörün etkisi ile devam eder. Ancak hiçbir insan yavrusu, insansız bir odada bir yıl boyunca bekletilerek konuşmayı öğrenemez! Bebeğin konuşmasını isteyen, bebeğe konuşmalıdır! Çünkü o ilk sözcük, ondan önceki binlerce, on binlerce sözcüğün birikmiş bir sonucudur!

364 gün boyunca bebeğin konuşmamış olması, bu süre zarfında bebekte hiçbir değişimin gerçekleşmediği anlamına gelmez. Değişim bebeğin konuşma anından önce de vardır. Değişimi göremedikleri için, “hiçbir şey değişmez” yanılgısına düşenler işte bu hatayı yapmaktadırlar. Ve Marx böyle insanlar için “görünen gerçek olsaydı, bilime gerek kalmazdı” demiştir.

Kökten bir değişim ya da devrim!

Buluttan yeryüzüne inen ilk damla veya bebeğin ağzından çıkan ilk sözcük, o güne kadar biriken süreçlerin niteliksel bir soncudur ama aynı zamanda yeni süreçleri başlatan kökten bir değişimdir. Binlerce yıl içerisinde biriken değişimler canlılar aleminde bir türün başka bir türe dönüşmesine, daha önce “kurt” olarak nitelendirdiğimiz bir hayvanın artık “köpek” olarak tanımlanmasına neden olur. Önce su buharı olan moleküller bir süre sonra bulut olur, buluttan düşen damlalar yağmur olur! Yüzlerce, binlerce kez duyduğumuz kavramlar zihnimizde somutlaşır, dilimizden çıkar ilk sözcüklerimiz olur!

Çıplak gözle görülmeyen bu tür değişimlerin niceliksel olarak birikmesi sonucu, bir anda gerçekleşen niteliksel sıçramalara, sosyal bilimlerde devrim de denir. Kurt, köpek değildir! Bulut, yağmur değildir! Devrim, kökten bir değişimdir! Toplumların tarih içerisinde ekonomik, kültürel, teknik ve sosyal anlamda yaşadıkları köklü değişiklikler, bir anda gerçekleşirler ve o güne kadar doğru bilinenlerin temellerini sarsarlar. Kökten değişiklikler sadece mümkün değil, kaçınılmazdırlar!

Buraya kadar söylediklerimizden iki sonuç çıkıyor. Birincisi değişim her zaman gelişim anlamına gelmediği gibi, bizim tercihlerimizin ürünü olarak da gerçekleşmez. Hareket maddenin var oluş biçimi ve düşünce de düşünen maddenin bir ürünü olduğu için; değişim evrensel bir olgudur. Değişimi anlayabilir, sonuçlarına ilişkin önlemler alabilir, yasalarını kavradığımız ölçüde ona yön verebiliriz. Ama değişimi durduramayız!

İkincisi sonuç ise, köklü değişimler sonucunda ortaya çıkan yeni olgularla onları doğuran eski olgular arasında her zaman bir bağlantı vardır. En köklü değişimin en radikal sonucu dahi, kopuşunu gerçekleştirdiği eski olgulardan hayat bulur! Köklü değişimin, bir kökü vardır!

Değişimi hazırlamak, değişime hazırlanmak!

Hiçbir şeyin değişmediği ve değişmeyeceği düşüncesi de, ufak birikimleri atlayarak her şeyin bir anda köklü bir şekilde değişmesi beklentisi de hakikat ile uyuşmayan yaklaşımlardır. İnsan zaman zaman içinde yaşadığı çağın baskıcı ve bunaltıcı havasının da etkisi ile bu iki yanlış düşüncenin etkisi altında kalsa da, ne çağın değişmesi ne de kendimizi daha iyi hissetmek için bir faydası olmayan bu çıkmaz sokaklardan uzak durmak gerekir. Peki nasıl?

Değişimi durduramayacağımızı ancak onun yasalarını kavradığımız ölçüde ona yön verebileceğimizi belirtmiştik. İşte bu kavrama ve yön verme çabası, sadece bizim dışımızdaki olguların değişimi ile sonuçlanmaz, bu çabayı ortaya koyduğumuz oranda biz de değişiriz. Değişim sonucunda ortaya çıkacak yeni gerçekliğe kendimizi hazırlarız. Yeni bir toplumu inşa ederken, kendimizi de o toplumda yaşamaya layık bireyler haline getiririz. Bu kavrama ve yön verme çabası sayesinde, değişimi dışardan gözleyip ona dair duygular geliştiren nesneler olmaktan çıkar, değişimin bir parçası olan özneler haline geliriz. Zaten Marx’ın da dediği gibi “Radikal olmak şeyleri kökünden kavramaktır. Ama insan için kök, insanın kendisidir!”