Suffragette/Diren – Pınar Piro

Oy hakkı alma mücadelesi

Üç dalga halinde gelişen ancak hala birçok insan tarafından tam anlamıyla anlaşılamamış olan Feminizm, yüzyıllardır sanatın birçok alanına yansımıştır. Birçok tiyatro oyunu, birçok film bu düşünceden beslenmiştir. Son olarak 2016 yılının Ocak ayında ‘Diren/Suffragette’ filmi feminizmin daha çok birinci dalgasının tarihsel sürecine değinmektedir.

İngiltere’de 1910’lu yılların başlarında geçen film, sanayi devriminden sonra zor koşullarda büyük emek harcayan ancak maddi karşılığını çok da alamayan kadınların hikayesi etrafında, kadınların da erkeklerle eşit olduğunu ve kadınların da erkekler gibi oy kullanmaları gerektiğini savunan süfrajet hareketini anlatıyor.

İşçi sınıfında yer alan kadınların ‘seçme ve seçilme haklarını’ elde etme mücadelelerini konu alan suffragette filminin ismindeki ‘get’, bir hakkın verileceği değil alınacağını ifade etmektedir. Filmde kadınlar başlangıçta oldukça barışçıl yöntemler denemiştir. Ancak iş yerlerinde uğradıkları tacizler, haklarının ödenmemesi, çalışma yaşamındaki sağlığı tehdit eden unsurlar onları verdikleri mücadeleyi farklı bir platforma taşımak zorunda bırakmıştır.

Filmin ana karaketeri Maud (Carey Mulligan) olarak algılansa da aslında filmdeki bütün kadınlar başroldedir. Çünkü filmdeki her karede yer alan kadınlar o mücadelenin olmazsa olmaz esas karakteridirler. Nitekim Maud, başlangıçta fabrikada çocukluğundan bu yana uğradığı tacize rağmen uslu uslu çalışmakta, eşine ve çocuğuna karşı bütün görevlerini yerine getirmekte, bütün bunların doğal sonucu olarak da toplum içinde sorunsuz ama ‘kimliksiz’ olarak yaşamaktadır. Ancak bütün hayatı aynı çamaşırhanede çalıştığı Violet’i eylemciler arasında görmesiyle değişir. Maud, yavaş yavaş direnişin içinde yer almaya başlar. Tanıştığı kadınların güçlü kimliği onun bu oluşum içinde olmasını kolaylaştırmıştır.

Filmin gözler önüne serdiği en acı gerçek ise kadınların özel hayatlarının mücadelede yer alabilmelerinin önündeki en büyük engel olduğudur. Nitekim Maud, sufrajetlere katıldığı andan itibaren hayatında büyük darbeler görmüştür. Eylemde tutuklanıp sonrasında da polis tarafından evinin kapısının önüne bırakılınca, kocası tarafından sokağa atılmıştır. Çocuğunu görmesini de engelleyen kocası, Maud’a ‘Beni utandırıyorsun’ diye bağırarak adeta toplumun bakış açısını haykırmıştır. Sonrasında da çocuğunun başka bir aileye evlatlık verilmesi Maud’u çok zor bir sınava soksa da o, hakları uğruna mücadele etmekten geri kalmaz.

Filme konu olan sufrajet hareketinde, devlet erkiyle kolayca özdeşleşebilen erkeklerin sözlü ya da fiili her türlü şiddetine maruz kalan kadınlar, yılmadan mücadeleye devam ediyorlar. Yasaya saygı duymak yerine yasayı saygı duyulacak hale getirmeye çalışıyorlar. Sufrajet hareketinin yılmadan verdiği mücadele, pasif direniş, iş bırakma, açlık grevleri gibi eylemlerle devam ediyor ve seslerini duyurana kadar durmuyorlar. Kısa bir süre sonra da kadınlar oy verme hakkına kavuşuyorlar.

Sufrajetlerin bu savaşını anlatan ve Türkçe’ye Diren filmi, merkezine tarihe adını yazdırmış öncüleri değil, harekete katıldığı için hayatından büyük fedakarlıklarda bulunan binlerce kadından herhangi birisini anlatıyor.

Peki oy hakkı kazanmak kadınların kurtuluşunu sağladı mı? Evet diyebilmeyi çok isterdim. Oy kullanıyorlar ama tıpkı filmde gösterildiği gibi hala tecavüze uğruyorlar ve devlet bunun önüne geçmiyor. İş yerinde mobbinge maruz kalıyorlar. Kısacası ister şehirli, ister köylü; ister işçi, ister beyaz yakalı olsun kadınlar sistemli olarak sömürülmeye devam ediyorlar. Bu da demek oluyor ki kazanılacak daha çok hak var ve elden ne geliyorsa, feda edilecek çok kıymetli değerlere mal olacaksa dahi, mücadele etmek zorundayız.

Maud, hepimiz gibi ‘herhangi biridir’ ve filmin sonunda da alışık olduğumuz klasik senaryo gereği olarak kahramanlaşmaz ama aslında en gerçek kahramandır; filmde gördüğümüz tüm kadınlar gibi… Bir hareket, onu başlatanlar olmadan hayata geçemez belki ama sonradan katılanlar olmazsa da varlığını sürdüremez. Bu filmin izleyicisine vermek istediği mesajlardan en kıymetlisini gözden kaçırmamak gerek; hep beraber güçlü olabileceğimizi, kadın olarak ve en önemlisi insan olarak haklarımızı hep birlikte aramaktan vazgeçmememiz gerektiğini…