Dünya Yalnız Bizim Değil

1822 yılında İngiltere’de, hayvan dostları tarafından hayvanları korumak, insanların hayvanlara iyi davranmalarını, onların daha iyi koşullarda beslenme ve korunmalarını, kısacası yaşamalarını sağlamak amacıyla “Hayvanları Koruma Birliği” kurulmuştur. Sonrasında birçok ülkede de kurulan bu tarz birlikler birleşerek Hollanda’nın başkenti Lahey’de “Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu”nu oluşturdu. Dünya üzerinde yok olma tehdidi altında olan hayvan türlerine dikkat çekmek üzere 1931 yılında Floransa’da toplanan bu federasyon tarafından; evrende insanlardan başka canlıların da olduğunun farkındalığının yaratılması, onların yaşam alanlarına müdahale edilmemesi ve yaşama haklarına saygı duyulması amacı ile 4 Ekim tarihi, “Hayvanları Koruma Günü” olarak ilan edilmiştir.

15 Ekim 1978’de ise Paris Unesco Evi’nde ilan edilen “Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi” ile hayvanlara yönelik birçok hak düzenlenmiştir. Bunlardan bazıları özetle; bütün hayvanların var olma hakkına sahip olmaları; insanca gözetilmeleri, bakılma ve korunmaları; kötü, acımasız ve zalimane davranışlara maruz bırakılmamaları; öldürülmesi zorunlu dahi olsa bunun bir anda, acı çektirmeden ve hayvanı korkutmadan yapılması; insanların yanlarına aldıkları hayvanları terk etmelerinin acımasız ve aşağılık bir davranış sayılması; bütün çalışan hayvanların iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahip olması; fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren, tıbbi, bilimsel, ticari ve başka biçimlerdeki deneylere tabi tutulmamaları; insanların eğlencesi olarak yararlanılmamaları vs. şeklindedir. Evrensel olarak belirlenmiş tüm bu haklar, ülkelerin hükümetleri düzeyinde de temsil olunmalı ve keza insan hakları gibi yasayla da korunmalıdır.

Peki dünyada, özelde de ülkemizde hayvanlar 4 Ekim’in amacına ve evrensel olarak düzenlenmiş bu haklara ne kadar sahip; ya da sahip mi?

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de hayvan dostlarımızın durumu maalesef hiç iç açıcı değil. Korunması, beslenmesi, iyi bakılması, merhametli ve duyarlı yaklaşılması gerekirken gerek sokakta gerekse de yaşadıkları diğer yerlerde şiddete maruz kalan, kötü bakılan ve hatta kimi sahipleri tarafından terk edilen hayvan dostlarımızın hak ettikleri refahı yakalayamadıkları aşikardır. Ülkemizde “Hayvan Refahı Yasası” adı altında yasal bir düzenleme mevcut olmakla birlikte söz konusu yasada yapılan değişiklik, hayvan dostlarımıza refah değil zulüm getirecek niteliktedir. Söz konusu yasa değişikliğine karşı Baraka Kültür Merkezi olarak bileşeni olduğumuz “Dünya Yalnız Bizim Değil Hareketi” tarafından protestolar gerçekleştirilmiş, hayvan dostlarımıza daha yaşanılır bir çevre ve hayvan özgürlüğünü esas alan bir yasanın hayata geçirilmesi adına değişiklik önerileri de yapılmıştır. Her ne kadar da hayvanların korunmasına yönelik duyarlı kişiler, hayvan hakları savunucuları olsa da maalesef içinde yaşadığımız dünya sisteminin birçok şey yanında hayvanların da aleyhine kurulu olması, onlar için harcanan tüm çabaların da heba olmasına sebep olmaktadır.

Kapitalist üretim ilişkilerinde değişim değerine sahip metalar haline getirilen hayvan dostlarımız bugün; “çiftlik hayvanları” olarak tüketilmek üzere üretilmekte, cesetleri gıda maddesi olarak değerlendirilmekte, “evcil hayvanlar” olarak pazarlanmaktadır. Yine bugün, iş gücü olarak kullanılan birçok hayvan; yük taşımak, sirklerde insanları eğlendirmek, hayvanat bahçelerinde (hapishanelerinde) sergilenmekten tutun da daha birçok yerde ve şekilde kullanılmakta, sömürülmektedir. Kapitalist sistem içerisinde ancak meta ve iş gücü olarak var olabilen hayvanlara yönelik bu hak ihlallerini ortadan kaldırmak, yaşadığımız çevreyi onlar için daha yaşanılır, onları ise daha özgür bir hale getirmek için vermemiz gereken mücadele de kuşkusuz ki hayvanlar üzerine kurulu bu sistemi yani kapitalizmi de hedef almak zorundadır.