Gündem, gündem, gündem… – Mustafa Batak

 

Argasdi dergimizin 63.sayısında yayımlanan gündemi değerlendirdiğimiz yazımızı keyifle okumanızı dileriz.

Ülke gündemimiz sorunlarla birlikte anılmaya devam ediyor. Geçen üç aylık periyoda dönüp baktığımızda, sonbaharın gelmesiyle esmeye başlayan ılık rüzgârlar haricinde içimizi ferahlatan herhangi bir gelişme yaşanmadı. Bir yanda halk; sıkıntılarla boğuşup ayakta kalmaya çalışırken, diğer yanda hükümet; kendi kurultay “dertleri”, Cumhurbaşkanı ise il il hatta ilçe ilçe gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretleri ve sabah yürüyüşleri ile öne çıktı. “Seçildiği” ülkede göremediği itibarı, Türkiye illerinde gördüğü için sürekli oralara ziyaret gerçekleştiren Tatar’ın da, kurultay kavgaları sırasında rastgele hükümetin başına gelen Başbakan Saner’in de halkın sorunlarına çare üretmek gibi gailesi yok! Zümresel çıkarları, şürekâsına dağıttığı menfaatler ve sermayenin gönlünü hoş tutup teşvik kesesinin ağzını açmak dışında eğildikleri bir konu yok…
Şirket yatağında gülistanlık…
Covid-19’un yarattığı ekonomik boşluğun etkileri sürüyor. Ancak dünyada sosyal devlet anlayışına sahip ülkeler, gücü oranında, bu boşluğu kapatmak adına, küçük-orta-büyük işletme ayırt etmeksizin destek sağladı. Sosyal devlet anlayışı gereği yükümlülüklerini asgari miktarda da olsa yerine getirdi. Sorsanız KKTC denen yapı da sosyal devlet anlayışı ile yönetiliyor! Ancak geçen zaman içerisinde; ne temel hak ve ödevlere yönelik biramdım atıldı, ne de sırtladığı yükle kambur olan halka destek sağlandı. Dahası, halkın elinde kalan son birkaç kurumdan bir tanesi olan Elektrik Kurumu’nun özelleştirilmesi için de yoğun çaba sarf ediliyor. Erhan Arıklı’nın Ekonomi ve Enerji Bakanı olduğu günden bu yana sürekli tartış-maya açılan KIB-TEK ve Teknecik Elektrik Santrali’nin kapatılması için her yol denenmekte. İhalesize sessiz sedasız gerçeklersen yakıt alımı, zehir saçan kapkara dumanlara ve arızaya yol açtı. Dizel santrallerde makinelere uygun evsafta fuel oil tedarik edilmedi. Bu da enjektörlerde hasara yol açtı. Ortaya çıkan hasarın maliyeti bir adet enjektör için 9 Bin Euro’dur ve toplam 50 adet enjektör zarar görmüştür. Yani yapılan yanlış yakıt ikmali ile kurum, göz göre göre 450 bin Euro ‘lük zarara uğratılmıştır ve bu maliyetin büyümeme ihtimali çok zayıftır. Makine Mühendisleri Odası’nın santralde gerçekleştirdiği keşif neticesinde hazırlanan rapora bakıldığında; tüm bunlar ve çok daha fazlası görülebilir. Amacın sermayeye peşkeş olduğu açık ve net biçimde anlaşılabilir. Geçtiğimiz günlerde yaşanan tüp krizine de, incir ipi gibi uzayan asgari ücret görüşmelerine de baktığımızda meselenin halk için atılan bir adımdan çok halka rağmen biramdım olduğu görülüyor…
Ziller veliler için çalıyor…
Yukarıda söylendiği gibi sonbahar geldi. Bu dönemlerde okulların da açılmasıyla birlikte aileler, öğretmenler ve öğrenciler farklı bir sevinç ve mutluluk içerisinde olurlar. Yüz yüze eğitime dönüşün de etkisiyle öğrenciler, bir arada olmanın, arkadaşlarıyla vakit geçirmenin memnuniyetini yaşar. Böylelikle eksik kalan sosyal becerilerini, oynadığı oyunlarla kapatır, sorun çözme kabiliyetlerine yenisini ekler ve en önemlisi bir arada olduğu için kolektif hareket etme aralığı yakalar. Bu safhada arada kaybedilen zamanın neler götürdüğüne dikkat çekilmesi gerekiyordu. Ancak ne yazık ki öyle olmadı. Eğitimciler, sorunları giderilemeyen okullar, öğretmen ve personel açığıyla yeni döneme merhaba dedi. Veliler ise, önlerine konan harçlar, istenen kitap ve kıyafet paralarıyla… İstenen miktarlar hiç de az değil. Tüm giderler toplandığında okulların açılmasının maliyeti halka reva görülen asgari ücretin yarısına denk geliyor. Bu noktada akla şu sorageliyor: Eğer asgari ücret bir ailenin bir ay boyunca temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarda saptandıysa, nasıl olur da yarısı kadarı öğrenciler okula ayak bastığı anda istenir? Hiçbir akla ve mantığa oturmayan bu yaklaşımlarla maalesef karşı karşıyayız.
Yaşam, yaşam, yaşam…
Tüm bu sorunların arasında uyandığımız bir sabah Asya bebeği gördük karşımızdansa Tip-1 hastalığına yakalanan ve yaşadığımız çarpık, krizin eksik olmadığı sağlık sisteminin mağdurlarından on aylık bir bebektir Asya. Onun tedavisi çok masrafı. Bu masrafı karşılamak için uğraşan gönüllüler var ve işin burası da çok anlamlı. Anlamlı çünkü mesele sadece para toplamak değil! Ailenin yanında olmak ve geçen zaman içerisinde muhatap bulamadıklarını, adeta kandırıldıklarını herkese göstermektir de aynı zamanda. Çünkü gerek hükümetin gerekse de Sağlık Bakanı Ünal Üstel’in basınla paylaştığı yalan yanlış beyanlar sonucu tedavi sürecinin baş-aldığı bilgisi söylenmektedir. Ancak bu doğru değildir. Kamusal sağlık hakkı savunusu ile sokağa çıkılana kadar başlayan herhangi bir tedavi olmamıştır. Bugün çeşitli inisiyatife ve örgütler üzerinden yükseltilen sağlık hakkı temelli mücadele sonucu “duyarlılık” geliştirilmiş ve Bakanlar Kurulu kararı ile tedavisinde bir adım sayılabilecek ilacın karşılanacağı kararı çıkmıştır. Sürecin takibi kurulan platform tarafından yapılıyor. Ancak Asya bebeğin yaşaması için gerekli olan ‘Zolgensma’ ilacının fiyatı 2.4 Milyon Dolar’dır ve bu fiyat ilaç endüstrisi tekellerinin insan hayatı adına biçtiği meblağdır. Bu miktarın imece usulü ile toplanması çok zor. Birkaç zenginin lütfuna kalması da çözüm değildir. Burada çözüm; kamusal, ücretsiz sağlık hizmetinden mahrum bırakılan halkın hizmeti talep etmesinde, eğitim, ulaşım, barınma ve benzeri noktalarda hakkı olanı istemesinde yatmaktadır. Gölgede duranın gölgesi görünmezmiş der eskiler. Bu talepleri yükseltecek güce, o gücü sokağa yansıtacak örgütlü söze ihtiyaç vardır. Güneşe çıkıp ileriye doğru yürümeli, örgütlü olmaktan çekinmeden mücadele etmeliyiz.

Ekran Alıntısı