Baraka’dan Elçilik önünde eylem

Baraka’dan Elçilik önünde eylem

 

 Baraka Kültür Merkezi  Türkiye Büyük Elçiliği önünde bir eylem gerçekleştirerek, Türkiye’den adaya su getirilmesini protesto etti.

 

TC Elçiliği önünde Nazen Şansal tarafından okunan basın açıklamasında, “TC-kktc arasında kktc’nin Su İhtiyacını Karşılanmasına İlişkin Çerçeve Antlaşması’nın “zaten iradesi gasp edilmiş olan ülkemizin su, dolayısıyla da tarım ve gıda bağımsızlığını da elinden alan, bizi esarete ve vilayetleştirmeye doğru sürükleyen bir antlaşmadır” belirtildi.

 

Baraka aktivistleri eylemde, Elçilik önünde tuttukları su lastiğinin içine su dökerek sembolik olarak  TC’den adaya su getirilmesini protesto ettiler.

 

Aynı zamanda Türkiye’den Mersin Halkevi de Baraka’nın eylemine destek verdiğini açıkladı.

Eylemde polis her zamankinden farklı olarak Melis ile Elçilik arasına barikat kurmaması dikkat çekti.

 

Nazen Şansal tarafından okunan basın açıklamasının tam metni şöyle:

 

 

BARAKA KÜLTÜR MERKEZİ’NİN TC’DEN SU GETİRİLMESİ PROJESİ HAKKINDA BASIN AÇIKLMASI

 

 Yıllardır gündemde olan bir konu, Türkiye’den adamıza su taşınması, son yıllarda yeni bir boyut kazandı. 2010 yılında İrsen Küçük’le Cemil Çiçek’in imza koyduğu “TC-kktc Arasında kktc’nin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Çerçeve Andlaşması”na dayanarak, bugünden tam 2 yıl önce, 7 Mart 2011’de Anamur’daki Alaköprü Barajı’nın temelleri atıldı. Ardından da, bu barajda toplanacak suyun borularla Kıbrıs’a getirilmesi için denizin her iki yakasında işe koyuldu hükümetler. “Asrın projesi” olarak lanse edilen bu “anadan yavruya” su getirme işinin perde gerisi ise hiç konuşulmadı.

“TC-kktc Arasında kktc’nin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Çerçeve Andlaşması”, zaten iradesi gasbedilmiş olan ülkemizin su, dolayısıyla da tarım ve gıda bağımsızlığını da elinden alan, bizi esarete ve vilayetleştirmeye doğru sürükleyen bir andlaşmadır. “Asrın projesi” denen şey aslında, suyun ticarileşmesine, özelleşmesine, ülkemiz kullanılarak Ortadoğu’ya su satılmasına bir hazırlıktır. Anadolu topraklarında ve Akdeniz’de yaratacağı ekolojik tahribatla, bu proje doğal dengeleri de hiç saymaktadır.

 

Söz konusu andlaşmanın 2’nci maddesine göre; proje kapsamında deniz altında ve ülkemizde inşa edilecek tüm tesislerin mülkiyeti TC’ye aittir.  TC’nin ülkemize ticari amaçlarla getirdiği suyu, topraklarımızı ve boru hattımızı kullanarak üçüncü ülkelere satma hakkı olacaktır. Andlaşmanın 3’üncü maddesine göre ise; suyun satış bedeli, yatırım, finansman, işletme ve yenileme maliyetleri hesaba katılarak ve üzerine kar koyularak belirlenecektir.

Ekolojik denge bakımından su, bulunduğu ortamın asli unsurudur, yatağının değiştirilmesi, bulunduğu alandan başka bir yere taşınması doğru değildir. Suyun kullanımı, ekolojik, çevresel, kültürel ve sosyal sürdürülebilirlikten uzak ele alınırsa er ya da geç insan yaşamı da olumsuz etkilenecektir.

 

Ülkemize su getirilmesi için Anamur’da dört köy boşaltılmış ve sular altında kalmıştır.

İnsanlar, bir daha geri dönememek üzere evlerini, köylerini, geçmişlerini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Kıbrıslı Türk halkı, bu tramvatik duyguyu çok iyi bilmektedir. Hidro Elektrik Santraller’e karşı mücadele eden ve bu projenin Mersin, Anamur bölgesindeki halklara yaşattığı sorunlarla ilgili çalışmalar yapan Mersin Halkevi de bugünkü eylemimize destek vermektedir.

Bunların yanı sıra, eskilerin dediği gibi taşıma suyla değirmen dönmeyecek ve Anadolu’dan getirilecek suyun ve boruların bir ömrü olacaktır. Bu ömür bazı kaynaklarda elli yıl olarak belirtiliyor. Sonrasında ise adamız, en temel yaşam maddesi olan suyu ile de TC’ye bağımlı hale gelmiş olacak ve millerce boru ve atık Akdeniz’de bir çöp yığını olarak kalıverecektir.

İşte tüm bu sebeplerle halkımızı, iki yıl önce bugün başlatılan bu projeye karşı temkinli olmaya, egemenlerin halkın su ihtiyacını değil kendi çıkarlarını düşündüğünün farkında olmaya çağırıyoruz. Adamızın su ihtiyacının, ekolojik dengeyi ve ülkemizin bağımsızlığını önemseyen, sürdürülebilir projelerle karşılanmasını savunuyoruz.