Kadına Şiddete Karşı Dereboyu’nda Yürüyüş Gerçekleştirildi

 

 127194303_3974901222520224_5908900845511575782_o 127204264_3974900942520252_8383863800708941161_o 127216194_3974901072520239_2547155768872260218_o 127235483_3974900822520264_2353014997793580996_o 

25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü’nde, Mağusa, Omorfo, Girne gibi çeşitli bölgelerdeki eylem ve etkinliklerin yanı sıra, Lefkoşa’da Baraka Kültür Merkezi olarak bileşeni olduğumuz 25 Kasım Organizasyon Komitesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi talebiyle yürüyüş düzenledi. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Dereboyu Kumsal Parkı’nda toplanan eylemciler, Meclise kadar sloganlar eşliğinde yürüdü. “Cami değil sığınma evi”, “Erkek vuruyor devlet koruyor”, “Mobese değil sığınma evi”, “Gece kulüpleri kapatılsın”, “Asgari ücret artırılsın”, “Namusumu kaybettim bulmayacağım, kimsenin namusu olmayacağım” gibi sloganların ön plana çıktığı eylemde erkek katılımcıların seslendirdiği “Şiddet erkeklikse bizler erkek değiliz” sloganı dikkat çekti. Yürüyüş öncesinde Komitenin ortak basın açıklaması okundu ve Baraka Tiyatro Ekibi kısa bir performansla kadına şiddetin farklı türlerini resmederek protesto etti.

97785 127243757_3974903509186662_5192746424323547938_o

Kadın Eğitimi Kolektifi, KTOEÖS, Bağımsızlık Yolu, Baraka Kültür Merkezi, BES, GÜÇ-SEN, HAK-SEN tarafından imzalanan ortak basın açıklaması ve talepler ise şöyle:

25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva ve Maria Mirabel’in cesetleri bir uçurumun dibinde bulundu. Mirabel kardeşlerin, tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü ortaya çıktı ve onlar diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü oldu. Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler 17 Aralık 1999’da, 25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesine karar verildi.

Dünyayı etkisi altına alan karanlık bir dönemden geçiyoruz ve her zaman olduğu gibi biz kadınlar bu karanlık dönemin mağduriyetini iki kat daha fazla yaşıyoruz. Korona virüsün de etkisiyle ekonomik kriz derinleşiyor, yoksulluk bir çığ gibi büyüyor, temel tüketim maddeleri zamlanıyor, asgari ücret artışının ise lafı bile edilmiyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, işten durdurmalarda ilk olarak kadın çalışanlar gözden çıkarılıyor. Kadınların ardından erkeklerin de işsiz kalmasıysa geçim sıkıntılarını daha fazla büyüterek ev içi gerilimlerin ve ev içi şiddetin artmasına neden oluyor. Hükümet, kim gelirse gelsin, her zaman olduğu gibi sermayeden yana yerini aldığı için halk olarak günden güne sermaye-devlet işbirliğiyle yoksullaştırılıyoruz. Çalışma Bakanlığı’nın resmi verilerine göre, geçtiğimiz pandemi döneminde onlarca kişinin işsiz kalması hükümetin yoksulları, işsizleri, işçileri, engellileri, kadınları koruyacak ekonomik politikalar üretmesindeki aciliyeti gözler önüne sermektedir. Kadına yönelik şiddeti tetikleyen, önlemeyen ve hoş gören! devlet politikalarına yaşadığımız kaos ortamından kaynaklı eklenen bir çok mazeret! de kadına yönelik şiddet oranını üzücü bir şekilde artırıyor. Dünyayı etkisine alan korona virüs önemleri kapsamında evlere kapandığımız dönemlerde kadına yönelik şiddetin yüzde kırk oranlarına artmış olduğunu basına yansıyan verilerden de görebiliyoruz. Ülkemizde de polisten alınan darp raporu istatistikleri durumun pek farklı olmadığını bizlere gösteriyor. Ancak, kadına yönelik şiddet artık görmezden gelinemeyecek kadar ciddi boyutlara ulaşmış olmasına rağmen hükümet halen kadın sığınma evi, kadına yönelik şiddeti önleme merkezleri kurulması ve 183 ihbar hattına alt yapı kazandırılması için herhangi bir bütçe ayırmamakta ısrar ediyor, kadına yönelik şiddeti ayrı bir suç olarak düzenlemeyip kadına yönelik şiddet suçlarına ağır teminat koşulları getirmiyor. Çocuk istismarı vakalarının giderek daha görünür hale geldiği bugünlerde soruyoruz hükümet bütünlüklü bir çocuk politikası geliştirmek, çocuk izlem merkezlerini hayata geçirmek için daha ne bekliyor?

Buradan hükümete sesleniyoruz: Kadın cinayetleri politiktir. Çocuk istismarı politiktir. Kadına yönelik şiddet/taciz/tecavüz olaylarının faili en az suçu işleyenler kadar buna seyirci kalan gelmiş geçmiş hükümetler ve milletvekilleridir de. Devletin en birinci görevi kamusal sağlık hizmeti, kamusal eğitim hizmeti, sosyal hizmetler başta olmak üzere kamu hizmetlerini nitelikli bir şekilde halka sunmak için ekonomik düzenlemeler yapıp her bir bireyinin insanca yaşamasını sağlamaktır. Tüm bu sayılan hakların vasatın altında olduğu ülkemizde ne yazık ki bunun da mağduriyetini kadınlar daha fazla yaşamaktadır. Örneğin yaşlı, çocuk ve hasta bakımı gibi yüklerin biz kadınların omzunda olması bizi sosyal hayattan koparıp evlere hapsediyor. Ücretsiz yaşlı bakım evlerinin, kamusal kreşlerin olmayışı, sağlık sisteminin noksanlığı, kadınlara atfedilen bakım yükünü kaldıramayacak denli ağırlaştırıyor.

İşte bu yüzden biz kadınlar artık bu düzene bir son demek için yeniden sokaklara çıkıyoruz. Artık bir kız kardeşimizin daha şiddet mağduru olmasına, tecavüz/tacize uğramasına ve katledilmesine tahammülümüz yok. Muhafazakarlaştırma politikalarınıza, yoksullaştırma çabalarınıza, bütçe ayırmayarak açmadığınız şiddet önleme merkezlerine ve her ilçeye bir kadın sığınma evi talebimizi yok saymanıza, dayatmalarınıza ve müdahalelerinize “artık yeter” diyoruz! Çocukları istismardan koruyamayan, çocuk politikası geliştirmekten dahi uzak olan sosyal politikalarınız yere batsın! Bugün burada katledilen kız kardeşlerimizi anarken tek bir kadının bile şiddete, baskıya uğramayacağı ana kadar hükümet edenlerin, vekillerin peşini bırakmayacağımızı paylaşmak isteriz. Bilinsin ki, bu ülkede kadınlar yoksullaşmaya, muhafazakarlaştırmaya ve şiddete asla geçit vermeyecek, kesintisiz mücadeleye devam edecektir.

25 Kasım Organizasyon Komitesi; Bağımsızlık Yolu, Baraka Kültür Merkezi, BES, GÜÇ-SEN, HAK-SEN, Kadın Eğitimi Kolektifi, KTOEÖS