Dahiyane Bir Fikir: Müziği Yasaklayalım! – Mehmet Adaman

gezi-parki-odakli-gelismeler-4729783_4403_amp

Müzikle daha anne karnındayken tanışırız ve tüm yaşamımız boyunca hayatımızın her anında müzik bizimledir. Sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, acılarımızı, öfkelerimizi, mutluluklarımızı müzikle yoğururuz. Müziksiz bir hayat düşünmek mümkün değildir. Müziğin olmadığı bir film, müziğin olmadığı bir mekan, kısacası müziğin olmadığı bir ortam tatsızdır. Müzik hayatın tadı tuzudur.

Eğlenmek için müziğe ihtiyaç duyarız da üzgün olduğumuzda, keyfimiz yerinde olmadığında müziğe ihtiyaç duymaz mıyız? Müzik salt bir eğlence aracı mıdır? Hangimiz stres dolu bir günün ardından dinlediğimiz birkaç şarkı ile zihnimizi dinlendirmedik ki?

Bazen binlerce sözcükle yaratılamayacak bir etkiyi, tek bir satır müzikle yaratabilirsiniz. Müziğin toplumlar üzerinde dönüştürücü gücü vardır. Siz en son ne zaman müziksiz bir siyasi propaganda sürecine şahit oldunuz? Her eylemde, her direnişte, her seçim sürecinde müziğin çok önemli bir etkisi olduğunu hepimiz kabul ederiz herhalde. Ne demiş Shakespeare: “Bir ülkenin türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.” Ezilen halkların en önemli gücüdür türküler ve işte bu yüzden değil midir ki egemenler en çok müzikten korkar. Bu yüzden değil midir ki tarihin nerdeyse her döneminde egemenler sıkıştığında ilk akıllarına gelen müziği susturmak olur. Müziğin susturulması her ne sebeple olursa olsun ideolojiktir; çünkü halkın yararına olan her şeye bizi yöneten egemenlerin itirazı vardır. Bu sebepledir ki onlar müziği hep bir eğlence aracıymış gibi düşünmemizi ister ve kendileri de müziğe o şekilde bakar; çünkü müzik ancak bu anlayışla onlar için “tehlikeli” olmaktan uzaklaşabilir. Bu çağdışı anlayış, tamamen halk düşmanı bir zihniyetin ürünüdür.

Egemenler ellerine geçen ilk fırsatta “halkı için” müziği yasaklar. Aslında dertleri halkı korumak değil, kendi düzenlerini müzikten korumaktır. Aynısını, yaşadığımız deprem felaketinde de gördük. Başımıza gelen felaket hepimizi çok üzdü. Çocuklarımızı, insanlarımızı bir rant düzenine kurban ettiler. Belki bedenen değil ama ruhen hepimiz enkaz altında kaldık. Peki bu süreçte halkının yanındaymış gibi gözükmeye çalışan hükümetimizin aklına ilk ne geldi? Müziği yasaklamak! Bu çağdışı bir zihniyettir. Herkes yasını birbirinden farklı yaşayabilir ve herkesin yastan çıkma yolu aynı değildir. Kötü bir ruh halindeyken bazı insanlar müzik dinlemek istemeyebilir, bu gayet anlaşılır bir şeydir ama herkesin böyle olmasını istemek, üstelik de bunu yasaklayarak yapmaya çalışmak oldukça faşizan bir anlayıştır. Ayrıca bir mekana gidip müzik dinlemenin, depremde hayatını kaybedenlere saygısızlık olacağı gibi bir düşünce de sağlıklı bir düşünce yapısı değildir. Müzik, egemenlerin bize dayattığı gibi içi boş, salt bir eğlence aracı değildir, olmamalıdır. Deprem sonrasında hepimiz çok öfkelendik. Kaybettiğimiz insanlarımızın sırf mütteahhitler üç kuruş daha fazla para kazansın diye kurulan rant düzenine kurban edilmelerine duyduğumuz öfkeyi neden mesela canlı müzikle ifade edemeyelim? Kimisi acımızı anlatan karikatürler yaptı, kimisi resim yaptı, kimisi şarkı besteledi. Sanat her zaman olduğu gibi yas halinde de halkın yanındaydı ve halkın acılarına merhem oldu.

Hepimiz bu acıyı en derinden yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Bu çarpık düzene olan öfkemizi ve insana dair ne varsa her şeyimizi tiyatro ile resim ile müzik ile haykırmaya devam edeceğiz. Bu yüzden egemenler, müzikten korkmakta çok haklılar.