Yanlızlığın Panzehiridir Dayanışma! – Gözde Gayde

Dardenne kardeşlerin yönetmenliğini yaptığı İki Gün Bir Gece, Sanrda (Marion Cotillard) isimli bir kadının işini geri alabilmek için verdiği mücadeleyi konu ediyor. Sandra, güneş paneli üreten bir fabrikada çalışmaktadır. Kadın, geçirdiği bunalım sonrası bir süredir izinli olarak gidemediği işinden atıldığını öğrenir. İşten çıkarıldığını öğrendikten sonra daha da bunalıma giren Sandra, hiç bir şey yapmama, ilaç içip sakinleşme ve sürekli uyuma haline bürünür. Ancak eşinin de desteğiyle yavaş yavaş bu ruh halinden çıkarak harekete geçer. Tam da eşinin dediği gibi “ağlamayı durdurmanın tek yolu işin için mücadele etmek”tir.

İş arkadaşlarının 1,000 Euro ikramiye karşısında ustabaşının tehditleriyle işten çıkarılmasına razı olduklarını öğrenen Sandra, patronunu tekrar oylama yapılması için ikna eder. Pazartesi gizli oylama yapılacaktır. Daha önce ustabaşının tehditleriyle yapılan oylamada iş arkadaşlarından 16 kişinin 14’ü ikramiyeden yana oy kullanmıştır. Sandra’nın arkadaşlarını ikna etmesi için hafta sonu, “iki gün bir gece” süresi vardır. Sandra’nın depresif halinden sıyrılarak bir şeyler yapması gerekecektir, iki çocuğu ve eşiyle satın aldıkları evin kredi borçları vardır. İlk bakışta filmin Sandra’nın arkadaşlarının ikramiyeyi mi yoksa onun işe dönmesini mi tercih edecekleri şeklinde etik bir sorunsalla ilerleyeceği düşünülmektedir. Fakat film ilerledikçe kapitalizmin işçilerin yaşamlarında yarattığı sorunların gün yüzüne çıktığı görülmektedir. Bu sorunların en başında da kuşkusuz güvencesiz çalışma gelmektedir. Bu deneyimde Sandra’nın da iş arkadaşlarının da çok iyi anladıkları bir şey vardır; o da çok kolay işten çıkarılabilecekleridir. Aslında patronları, işçileri ikramiye süsü altında arkadaşlarından vazgeçtirerek daha fazla çalışmalarını istemektedir. Her biri bir gün kendisinin de başına bunun gelebileceğinin farkındadır. Sermaye, güvencesiz şekilde işçileri çalıştırarak, istediği gibi işçi eksilterek ve diğer işçilerin çalışma saatlerini artırarak kendi çarkını devam ettirebilmektedir. Dahası filmde işten çıkarma gibi bir meselede tepki çekmemek, örgütlenmenin önüne geçmek ve işçileri birbirine kırdırmak için patronun topu işçilere atıp sıyrılmaya çalıştığı gösterilmektedir. İşçiler, arkadaşları ve ikramiye tercihleri arasında ahlaksal bir ikilemle baş başa bırakılmaktadır. Sanki arkadaşlarının işten çıkarılmasını patronları değil de kendileri istemiştir. Oysa Sandra’nın arkadaşlarının kapısını tıklayıp işini her geri almak istediğinde, ikramiye yerine ona oy verilmesini rica ettiğinde hikayenin hep aynı, benzer olduğuna tanık oluyoruz. Kimisi göçmen, kimisi sözleşmeli çalışan, kimisi borçlu… Ayrıca mesele sadece ihtiyaçlı olmakla da ilgili değil, bu ikramiyenin emeklerinden dolayı hakkı olduğunu düşünenler de var. Filmin sonunda hiçbirine tercihlerinden dolayı kızmamamız gerektiğini, iyi insan kötü insan olarak ayırmamamız gerektiğini film bize çok iyi hissettiriyor. Filmin başında 16 kişiden 14’ünün kendini tercih etmediğini bile bile işi için tüm güçsüzlüğüyle, kendini değersiz hissedişiyle yine de direnen, mücadele eden Sandra’nın filmin sonunda bu mücadeleden güçlü çıktığına tanık oluyoruz. Filmde Sandra, yalnız, çaresiz, arkadaşlarının kapılarını çalmaya korkan, ilaçlarla ayakta duran bir karakterden kendini değerli hisseden, yenilse de gülümseyen ve güçlü durabilen bir karaktere dönüşmüştür. Bunun anahtarı da filmde kuşkusuz dayanışma olarak verilmektedir. Film, birbirlerinden habersiz benzer hikâyeler içinde dövünüp duranların, bir tek dayanıştıkları zaman başarabileceklerinin sinyalini vermektedir. Diğer bir deyişle film, esas sorumluluğu üzerinden atıp işçileri birbirine kırdıran, onları yalnızlaştıran kapitalizme/sermayeye karşı birlikte durmanın önemini bir kez daha hatırlatmaktadır. Evet, filmde 16 oyun yarısını alan Sandra işini kaybetmiştir ancak kazandığı çokça şey vardır. Başta da onuru, değeri… O, artık yalnız değildir. Arkadaşlarının kimisi işini kaybetmeyi, kimisi de şiddet uygulayan eşini terk etmeyi göze olarak Sandra ile dayanışmıştır. Sandra’nın filmin başındaki yalnız, çaresiz iki büklüm, güçsüz halinin yerini filmin sonunda dik duruşu ve gülümsemesi almıştır.

Kuşkusuz yenilmenin, kaybedişin gerisindeki kazanımlardır mücadeleyi büyüten… Önemli olan kaybedişlerin ardındaki kazanımları görmektir. Film, cesaretin, direnmenin önemini, kaybedilmiş olarak görünen bir mücadelenin içinde kazanımlar olabileceğini de bize net bir şekilde göstermektedir. O yüzden pes etmemeli, vazgeçmemeli; umudu, dayanışmayı hep diri tutmalıyız. Sandra’nın mücadelesindeki dayanışmanın içimizde yarattığı umut gibi güzel günlerin, baharın gelmesi de dayanışmanın uyanışıyla olacaktır.

Screenshot_20230306_151711_Chrome