Çocukken bir an önce gelmek istediğimiz, bazılarımızın şu an yaşadığı, büyüyünce de “keşke geri dönebilsem” dediğimiz an, gençlik yaşları… Hayal edin, kendinize sorun veya hatırlayın; “Gençliğimde ne yapıyor(d)um?”
Tavan yapmış ergenlik hormonlarının hemen ardından gelen ateş çağı ve beraberinde getirdiği o asi ruh, özgürleşme isteği… Merak, öğrenme tutkusu ve kendini bulma çabasıyla, önce yavaş yavaş aileden bağımsızlaşmaya sonrasında ise çevreyi, değerleri, hayatın anlamını ve toplumdaki yerimizi sorgulamaya başladığımız zaman… İnsan karakterinin şekillenmeye başladığı bu dönemde isyankar ruhumuzun yanı sıra sosyal sınıfın da önemli bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. İlkokuldayken sınıf arkadaşımız, her hafta sonu gezdiği yerleri veya gittiği tatilleri anlattığında “Anne/baba biz neden gitmiyoruz?” sorusunun cevabını tam da bu zamanda anlamaya başlıyoruz.
Gençlik dönemindeki isyan ve arayış bizi sistemi sorgulamaya itiyor. Henüz, sorguladığımız sistemin çarkları arasında tümüyle sıkışmamışken, yani iş arayışı, aile sorumluluğu taşımıyorken gençliğin daha özgür bir dönem olduğunu düşünebiliriz. Fakat içinde yaşadığımız çağda, gelecek kaygısı maalesef göz ardı edilemez bir problem; gelecek kaygısının gençleri sardığı da inkâr edilemez. Bu noktada ise gençlerin önüne iki yol çıktığını görürüz; ya sistemin dayattığı yalnızlaşma politikasına yenik düşüp bencilce sadece kendi kariyeriyle, akademik başarısıyla, özel hayatıyla ilgilendiği, ya da içinden çıktığı halka, topluma karşı sorumluluk duygusuyla, kolektif değerlerle hayatını şekillendireceği bir yol seçmesi gerekir. Tam da bu noktada, ikinci seçenekte solla tanışmanın ve sola meyletmenin hem gençler için hem de o toplumun geleceği için ne kadar önemli olduğunu söylemeden geçmek olmaz.
Kendimden örnek vermem gerekirse, solla tanışmam liseye başladığım yıl Baraka Gençlik Tiyatrosu’na katılmamla olmuştu. Lise hayatım boyunca sahneye koyduğum mücadele hem ufkumu daha fazla açmış hem de kendimi daha da özgür hissettirmişti. Tabii ki mücadelem liseden mezun olunca son bulmadı, gençlerin sorunlarını dile getirebileceği Anonim Gençlik Örgütü’ne katılarak devam ediyor. Kendimin de tıpkı sola damgasını vurmuş isimlerden Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Che gibi gençlik dönemlerinde ya da bazılarının gençlik hareketleri içinde devrimcileştiğimi söyleyebilirim. Deniz Gezmiş deyince insanın aklına her ne kadar Abim Deniz kitabı gelse de beni Nihat Behram’ın kaleme aldığı Dar Ağacında Üç Fidan kitabının daha çok etkilediğini, daha çok okumaya, sistemi sorgulamaya ittiğini ve kalbime devrimci tohumları ektiğini söyleyebilirim.
Gençlerin yer almadığı bir mücadele eksik, coşkusuz ve renksiz kalır. Gençlerin veya gençlik örgütlenmelerinin sola ve eylemlere kattığı yaratıcılıktan bahsedebiliriz. Örnek verecek olursak, gençlerin geleceğini tehdit eden “TC ile kktc Arasında Gençlik ve Spor Bakanlığı Yurtdışı Koordinasyon Ofisinin Kurulması”nı reddederek gençlerin öncülük ettiği “Reddediyoruz” eylemleri ve meclisin önünde “Reddediyoruz çadırı” kurulması; Türkiye’nin 2016 yılında kalıcı yaz saati uygulamasına geçme kararının ardından saatlerin geri alınmamasıyla karanlıkta yola çıkan okul servisinin Girne-Dağyolu’nda yaptığı kaza sonucu 3 gencin hayatını kaybetmesi üzerine gençlerin İçişleri Bakanlığı önündeki “Kara Gün” eylemi ve eylem sonucu kış saatine geçme kararı alınması; Türkiye’deki Gezi Parkı direnişinde duvarları süsleyen birbirinden ilginç ve mizahi yazılamalar; 50 yıl öncesinde de kalsa bugüne ışık tutan Yunanistan’daki Politeknik direnişindeki öğrencilerin kararlılığı, radyoyu ele geçirip tüm ülkeye yayın yapması gibi olayları gençlerin sol mücadeleye katkısına örnek gösterebiliriz. Gençler verdikleri bu mücadelelerle kendilerinden sonraki nesillere de örnek olmuştur.
Gençler asidir, özgürdür ve hayatı dilediği gibi özgürce yaşamak ister. Şarkı söylemek, müzik dinlemek, gülmek, eğlenmek, dans etmek, grafiti yapmak, hoplamak, zıplamak, bağırmak, isyan etmek, sesini duyurmak ister. Ayrıca sosyal medyayı çok daha aktif ve yaratıcı kullanır, bunları solun renkleri ve dinamikleri olarak eylemliliklerine katar, özgürlüğünü mücadelesiyle güçlendirir. Bazı gençler görürüz kendini solcu olarak tanımlar fakat örgütlü olmayı özgürlüğünün kısıtlanması olarak görür. Aslında durumun tam tersi olduğundan bihaberdir. Hani kendi örneğimi vermiştim; mücadele ettikçe daha da özgür hissettim diye, işte durum tam da bu. Hele örgütlü bir mücadele veriyorsak… Çünkü gerçek özgürleşme örgütlü olarak ve mücadele ederek gelir. “Aman özgürlüğüm kısıtlanmasın” diyen solcu gençler de eninde sonunda yozlaşarak soldan uzaklaşır.
Gençlerin, okul servislerinin karanlıkta yola çıkması, bursların zamanında yatırılmaması, yurtlarında asansör düşmesi, geleceklerini etkileyen bir müdahale, okullardaki cinsiyetçilik ve zorbalık gibi kendi sorunları ve tartışma başlıkları var. Buradan yola çıkarak bir gencin, devrimci ideolojiye bağlı, ancak kararlarında ve eylemlerinde bağımsız bir gençlik örgütlenmesi modelinde örgütlenmesi solun geneli için de faydalı olacaktır. Arada ideolojik farklılıklar olsa bile halk ile gençlerin sorunlarının ortak olduğunu unutmadan, ortak sorunlar için beraber mücadele verilmesi de gerekir. Çünkü birbirini anlamaya çalışırsan yakınlaşır, ötelersen ayrışır gidersin ve mücadelen hep bir kişi eksik kalır.
Recent Comments