Kıbrıslı Türkler Tatar’dan Kurtulmaya Kararlı

Okullara gitti, top ve langırt oynadı. Ama öğrencilerden korktu, soru almadı. Sağlığımıza dikkat edelim dedi, gelecek kaygısı ve belirsizlik ile herkesi hasta etti. Düğünlerde gelin çiçeğini, açılış ve sünnetlerde makası tuttu. Ne Afrika’da kendi halinde yaşayan timsah, ne kendi yurdunda kendi kurumak isteyen insanımızı rahat bıraktı. Gezdi, tozdu, dansman ordusu kurdu. Vergililer hepsini halk ödedi. Masaya oturmadı, birazcık kazanımı yok etti. Yakın tarihte halk ondan ek ay alacakçasına görülmediği bir müddetle de göreve geldi, şimdiyse yolun sonuna geldi. Adeta bir kayyum gibi atandığı Cumhurbaşkanlığında, halkın iradesini hiçe ederek, onurunu ve gururunu ezerek 5 yıl boyunca kaldı. Şimdi her işbirlikçi, her teslimiyetçi ve halk düşmanı gibi tarihin tek kalıcı ve en gerçek gücüyle karşılaşacak: Kararlı bir halkın iradesi.
Ne Hacıyı Ne Hocayı Başkan Yaptırmayız

AKP hükümetinin Kıbrıs’ın kuzeyinde parlamenter yapı ve çok partili sistemden ötürü istediği kesinlikte kontrolü sağlayamadığı uzun yıllardır konuşuluyor. Ankara’dan gelen emirleri uygulamaya dönen azı partilerin bile birbirleri arasında ve kendi içlerindeki çıkar çatışmalarından dolayı görevlerini aksatabiliyor, bu nedenle Erdoğan’ın Kıbrıs’ın kuzeyinde iki partili bir “demokrasi” ve tek adamlı bir Başkanlık sistemi arzuladığı uzun zamandır dillendiriliyor. Hiç şüphesiz yasama, yargı ve yürütmeye dair tüm yetkilerin bir kişide toplanacağı bir sistem, o kişiyi yönetecek olan AKP açısından Kıbrıs’ın kuzeyinde çok daha mutlak, aksaklıklardan uzak ve sıkıntısız bir kontrol sağlamak demek. Üstelik Tayyip’in bizler için tasarladığı külliye yerleşkesinin içerisinde hem Cumhurbaşkanlığı, hem Meclis hem de mahkemelerin bulunuyor olması, mimari açıdan da bunun altyapısının hazırlandığını ortaya koyuyor. Hâl böyleyken, AKP’nin hedefini gerçekleştirmesinin önündeki pratiğe dair engel ise, Başkanlık Sistemi için gereken Anayasa değişikliğini Meclis’ten geçirmeye UBP-DP-YDP oylarının yetmeyecek oluşu ve CTP’nin Tatar’ın başkan olacağı bir senaryoda böyle bir sistem değişikliğine onay vermeyi kitlesine açıklayamayacak olması görünüyor…İşte bu noktada yeni bir senaryo devreye giriyor. Belki de AKP; Başkanlık Sistemiyle geçiş için somut girişimlerin yapılacağı dönemde külliyede Erhürman’ın olmasının CTP’lilerin Başkanlık Sistemine dair endişelerini ortadan kaldıracağını düşünüyor. Zira pratiği ve söylemleriyle aksini gösterse de Erhürman hem CTP kitlesi hem de demokratik ve ilerici kesimin bir bölümünde -belki alternatifisizlik duygusundan, belki de naiflikten ötürü- bir “güven duygusu” uyandırmayı sürdürüyor. İşte tam da bu sebeple ilerici ve demokratik kesimlere söylecek “Erhürman Başkanlık yetkilerini kötüye kullanırsa gücü eler yapar” yalanı, Tatar’ın tam beş yılı aşkın bir sürecin aksine, ilerici kesimin de kafasındaki soru işaretlerini potansiyel biçimde azaltacaktır. Başkanlık Sistemine tek muhalif olarak karşı duracak toplumsal muhalefeti kırmak ve CTP’yi de bu plana dahil etmek adına geliştirilen bu “akılcı” senaryonun AKP açısından bir taşla birden çok kuş vurma hedefinde olduğu da aklımızın bir kenarında bulunmalı. Zira bugün, Başkanlık Sistemine geçişe karşı çıkması muhtemel kesimi de bölmüş olacak. Tabii ki kusursuz görünen tüm bu planların boşa çıkmasının iki yolu var. Birinci yol; Erhürman’ın Başkanlık sistem fikrine karşı olması olabilir(di). Ancak Erhürman’ın adaylığı boyunca Cumhurbaşkanının yetkisi dışında kalan ekonomi ve iç siyasete dair meselelerde, Kıbrıs sorunundan çok daha fazla söylem üretmiş olması, Başkanlık Sistemi hakkındaki düşüncesi sorulduğu zamanlarda “konuşmaktan kaçınması”, seçime kısa bir süre kala açıklamalarında “tüm dış ilişkilerin ve özellikle mali-ekonomik konuların cumhurbaşkanlığında toplanmasından” bahsetmeye başlaması aslında Başkanlık sistemine göz kırptığını gösteriyor. Ankara’nın geçmişte toplumsal muhalefetin tepkisinden kaçınmak istediği bir çok önemli adımı (İTEM, Göç Yasası, Su Protokolü, Bilişim Suçları vb) CTP yönetimlerine attırmış olması da, benzer bir yolu bugünden izlenebileceği ihtimalini oldukça güçlendiriyor. Hâl böyleyken, AKP’nin Kıbrıs’ta Başkanlık Sistemi planı doğrultusunda izleyeceği tek bir yol kalıyor. Bu yol; yetkileri altında toplayarak Kıbrıslı Türklerin demokratik zeminini, iradesini ve kazanımını basınçlamak, halkı ve örgütlerini birer birer alacak tek adam rejimine karşı çıkacak olanların başını ezecek kadar yayılması yapılan, Başkanlık Sisteminin bir “ulusal dava” ve hayali kuralların altında yatan işbirlikçi düzenin bir “kurtuluş reçetesi” olarak lanse edilme yoludur. Tüm bu oyunların karşısında gerçek halkın yolu; AKP’nin ne hacısını ne hocasını başkan yaptırmamaktır.
Tacizcilere Bile Sahip Çıkan, Koca Yürekli Bakan!

Atatürk Öğretmen Akademisi’nde (AÖA) bir öğretim görevlisinin öğrencileri taciz ettiği iddiaları Ağustos ayında basında yer buldu. İşin daha da can sıkıcı tarafı, tacize uğrayan bir kadının cesaretle öne çıkarak şikâyetçi olmasıyla birlikte, başka birkaç mağdurun bu konuyla ilgili konuşmaya başlaması ve söz konusu öğretim görevlisinin yıllardır AÖA çatısı altında bu tarz hareketlerde bulunduğuna yönelik iddiaların güç kazanması oldu. Öyle ki şikâyetçi olunmasıyla birlikte, AÖA yönetimi konuyla ilgili gerekeni yapmamak, kendilerinin de zaten bir süredir bu durumu duyduklarını ve rahatsız olduklarını söylemişti. Sonrasında ise koca yürekli bakan araya girdi, birkaç telefon açtı, öğretim görevlisine sahip çıktı. Akademi yönetimi bakanın araya girmesiyle “kınama cezası” ile olayı kapatmaya kalktı. Şikâyetçi kadın bunun üzerine olayı medyaya taşıdı. İşte o zaman olay sanıldığı kadar basit olmadı, yıllardır bu kişi AÖA çatısı altında etinliğini “dizginlemeyi” başardı. Ancak olayın basına yansımasıyla birlikte, soruşturmanın örtbas edilmesi yönünde de kararını “uzaklaştırma” yönünde değiştirdi. Ancak bakan, birinci dereceden yakın bakanlıkta yıllarca görev yapmış öğretim görevlisine sahip çıkmaktan kaçmadı. TV programına katılan bakan, kanıtlayamasa iftira atan kadın suçludur diyor, “eğitimcisine” sahip çıkıyordu. Oysa kanıt arayanın, son yıllarda yolu akademiden geçen öğrencilerle konuşması yeter de artardı. İşte öyle koca yürekli bir adam, bakan. Yeter ki partilisi olsun, sapık da olsa sahip çıkar.
Sahte Diplomalar, Sahte İnsanlar

Emrah Yeşilırmak sahte diploma aldığını kendi açıkça kabul etmiş, bir anlamda suçunu itiraf etmişti. Ancak dokunulmazlığının kaldırılması için ne yapıldı. Zira işin ucu, sahte diploma alanlardan biri olan Fatoş Ünal gibi “dayıya” dokunmaktaydı. Cücü bir sonraki seçimde milletvekili seçilirdi, dokunulmazlık kazanarak kendini bu süreç oyalanmaydı, talimat bu yöndeydi. Ancak Kıbrıs Toplum ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin tutuklu rektörü Serdal Gündüz’ün, “sahte diploma vermek” suçunu kabul ederek Yeşilırmak ve Fatoş Ünal’a sahte diploma verdiğini itiraf etmesi ve üstü kapatılmak istenen her şey bir kez daha ayyuka çıktı. Bu ülkede onurlu olmanın en basit şeyleri başarmak için bile çok çabalaması ve bedeller ödenmesi gerekirken, bir grup insanın her şeyi bu kadar kolay elde etmesi gerçekten can sıkıcı. Bunlar, onurlu insanların sırtından hırsızlanır, bu yolla bir de kendilerini en bir sahte diplomalarla donatırlar. Müjde budur yoldaşlar… Ancak daha da mide bulandırıcı olanlar; sahte diplomaların etrafında saf tutan, “iş görgüsü”, “emek disiplini olsun” diye bu hırsızlar çevresine selam çakanlar, selfie üstüne selfie atanlar, selfielerinin üzerine nazar boncuklu kalpler ve “dua” emojileri koyanlar… Tabii Allah ablanızı hidayet versin… Şimdi sevgili okurlar; derseniz ki “insan değil, sistem arızalı olan”, haksızlık elbette. Ama gerçekten de leş kokuyor; bunların etrafında pervane olan…
UBP Bu Kez Pezevenklik Dağıttı

Yıllardır seçim rüşvetleri ve böyle dönemlerde dağıttığı menfaatlerle bilinen UBP bu kez sadece ev, arazi, ne arsa, ne de geçicilik dağıttı. Ulusal Birlik Partisi seçim rüşveti ve pezevenklik dağıtarak bir ilke imza attı. Hali hazırda gece kulübü bulunan UBP örgüt başkanına, seçim öncesinde yeni gece kulübü izni verilmesi UBP için önemli özel ve farklı bir icraat oldu. Bir yandan AKP’yle at pazarlığında olan adada okullarda çocuklara Kur’an öğreten UBP’nin, diğer yandan ülkeyi kumar ve fuhuşla cennete çevirmesi elbette çok büyük bir uyumsuzluk. Ancak seçim öncesinde pezevenklik dağıtılması, Ünal Üstel yönetiminin vizyonuna yaklaşan yenilikçi bir adım oldu.
