Meşru Mesailer, Pandemi ve Kadının Görünmeyen Emeği-Emel Karagözlü Cicibaba

Argasdi’nin 61. sayısında Feministiz sayfasında yer verdiğimiz makalemizi sizlerle paylaşıyoruz…

IMG_5710Feodalizmden kapitalizme geçiş, kadının öncesinde evde kalan ve türün devamlılığı için doğuran ve yetiştiren toplumsal rolünü de değişime uğrattı. Kadınların emeği artık hem evde hem de iş yerinde rağbet görmeye başladı. Kas gücü ve kuvvet isteyen iş grupları yanında fabrikalarda makineleri çalıştıracak ve hızlı ve seri üretim yapacak kadın iş gücüne ihtiyaç vardı. Dolayısıyla emek sömürüsünü merkezine alan kapitalizm bir anda sömürecek yeni bir alan bulur kendine.

 

Kapitalizmin gözünde kadın

“Fakat kadının asli görevi ailesini bir arada tutmaktır.” Kapitalist sistem kadını evde tutacak, ev içi emeğini bir mesai çerçevesinde çalışmadığı için görmeyecek ve bunun karşılığında kadına belirli bir ücret ödenmeyecektir. Kapitalizm, işleyişinin ve devamlılığının önemli bir unsuru olan çekirdek ailenin sürdüğünden emin olurken aynı zamanda daha az ücrete karşılık daha çok sömürecektir. Kadınların toplum içindeki rollerinin sınırları dışına çıkmamasının denetimini, kapitalizm erkek egemen sistem aracılığı ile “kocalara” yükler. Toplumsal algı, norm ve değerleri kullanarak kadın ve erkek cinsiyet rolleri pekiştirilir ve ev içi emek kadının cinsiyeti ile gelen doğal bir sorumluluk gibi onun sırtına yüklenir. Eşit işe daha az maaş vererek kadınları sömüren kapitalizm, ev içi emeklerini bir mesaiye tabi olmadığı ve “onların doğal sorumluluğu olduğu için” ücretlendirmez. Tam aksine değersizleştirir ve görmezden gelir. Kadını “ücretli” üretimde de kullanan kapitalizm, onu “aile müessesesine” bağlar ve ataerkil düzenin toplumsal emeğini burada da sömürür. Oysa tüm toplumsal yaşamı yeniden üreten ve kültürel aktarımı da sağlayan ev içi kadın emeğinin sadece maddi değil manevi karşılığı da vardır ve bu, toplumdaki tüm üretimin içinde gizlidir, parayla pulla ölçülemezdir. Dolayısıyla kadının özgürleşmesi yolunda hem maddi hem de manevi emeğinin görünür kılınması gerekir.

 

Pandemi kapitalizmin ekmeğine yağ sürdü

Varoluşu nedeniyle kapitalizm tarafından sürekli eve kapatılmak ve emeğinin ve iş gücünün evde sömürülmesi istenilen kadın Pandemi dönemiyle tam da buna maruz bırakıldı. Pandemiden önce de eşit işe eşit ücret alamaz, şiddet gördüğü evde yaşamaya devam edip emeğini o eve döker, çocuk bakımını ev işini üstlenir, yaşlı bakımı yapar, evi geçindirir ve tüm bunların yanında mesaili bir işte çalışırdı. Fakat Pandemi kadınları kapitalizmin gözünde ait oldukları hapishanelerine meşru olarak kapattı. Kimisi çevrimiçi olarak evden çalışmaya devam etti. Bu, patronlarının gözünde mesaisi olmayan 7/24 bir sürece dönüştü. Çoğu zaman kesintili, kimi zaman aynı ücreti alan kadınların mesaisi tam güne çıktı. Kimisi salgından dolayı çöküşe geçen piyasanın mağduru oldu ve işten atıldı. Kendi hayatını devam ettirebilmek, ev ekonomisine destek çıkabilmek için çalışan kadınlar en zor ve en ihtiyaçlı anlarında işinden atılarak kocalarının eline bakacak durumda bırakıldı. Kapitalizm bir yandan “kadın hakları” diyerek kadını yüceltirken diğer yandan da tek tanrılı dinlerin ve geleneklerin yardımıyla kadının her zaman edilgen olmasını ister ya zaten, bu işte tam da ona yaradı. Kimi kadın şiddet gördü ve şiddet gördüğü evinden kaçamadı. Tüm bunları yaşarken bile kadın evinin ve ailesinin devamlılığı için ev içi emek sarf etmeye devam etti. İşsiz veya çevrimiçi, şiddet veya depresyon hiç farketmez, kadın yerleri süpürmeye, yemek yapmaya, çocuk bakmaya, öğretmen olmaya, borçları hesaplamaya devam etti.

 

Görünmeyen emek sesini nasıl yükseltecek?

Görünmeyen emek, bir taraftan toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizlik ortadan kaldırılarak diğer taraftan da kadına biçilen görevler toplumsallaşarak kendini görünür kılacak. Peki bu nasıl olacak?

Kapitalizm bizleri, bireysel veya küçük hücreler halinde yaşamaya şartlayarak kontrol altına almış, bunun sonucunda da emeğimizi daha kolay idare edip istediği oranda sömürmüş ve lütfettiği oranda ücretlendirmiştir. Sorunlarımızın, çırpınışlarımızın, gailelerimizin aslında aynı olduğunu fark etmemiz, birbirimizin hayatına temas edebildiğimiz oranda mümkün olacaktır. Kapitalist ve ataerkil düzen hepimizi aynı amaçla fakat farklı şekillerde sömürür. Birbirinden habersiz yaşayan bireyler ise sömürenin kim olduğunu öğrenmekte hep güçlük çeker. Her kadın komşusunun da kendisi gibi bütün gün iş yaptığını veya çocuk baktığını bilir. Fakat bunun bir sömürü olduğunu değil görevi olduğunu düşünür.

Bundan 6 sene öncesine kadar annemin, nenemin, arkadaşlarımın ve milyonlarca kadının ev içi emeğinin de bir emek olduğunun ve sömürüldüğünün farkında değildim. Bunu örgütlendikten sonra, sorunlarımın, söylenişlerimin ve hayatımın örgütlendiğim çatı altındaki kadınlarla ne kadar aynı olduğunu fark ettikten sonra öğrendim. Bireysel bir yaşamdan örgütlü ve toplu bir şekilde hareket eden, birbirine destek çıkan, kriz döneminde birbiriyle dayanışıp daha güçlü duran bir yaşama geçtikten sonra öğrendim. Oy hakkı için fabrikalarda isyan çıkaran, greve giden bu yüzden dayak yiyip öldürülen binlerce süfrajet (1) de böyle öğrendi.

Gailelerinin bir olduğunu öğrenecek kadar birbirlerinin hayatına temas ettikçe…

Bu yüzden cevap belli ve açık; Görünmeyen emeğimizi ancak örgütlenirsek görünür kılınacağız ve sesimizi yükseltebileceğiz.

(1) 20. yüzyılın başlarında Birleşik Krallık ve ABD’de pasif direniş, kamu toplantılarını bölme, açlık grevi yapma gibi yollarla kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan, az çok organize olmuş radikal kadın hakları savunucuları süfrajet olarak nitelendirilmiştir. Süfrajet hareketleri ağırlıklı olarak orta sınıftan gelen kadınlar tarafından yürütülmüştür