Kıbrıs’ın Anıt Ağaçları – Şifa Alçıcıoğlu

Bir zamanlar yeşil ada olarak tabir edilen Kıbrıs’ın eski çağlarda zengin bir bitki örtüsüne sahip olduğu, dört bir yanının ormanlarla kaplı olduğu rivayet edilir. En fazla meşe, çam ve sedir gibi ağaçların bulunduğu ormanların Trodoslar ve Beşparmaklar boyunca uzanarak Mesarya Ovası’na değin uzandığı anlatılır. Zaman içerisinde gemi yapımı, yangınlar, ağaçların kereste ve yakacak odun olarak kullanılması sonucunda ormanlar büyük tahribata uğrayarak bugünkü halini almıştır. Bugünkü Kıbrıs artık yeşil değil kurak ve sarı bir görünümdedir.

Ormanlarda bulunan meşe, çam ve servi dışında en fazla rastlanan ağaç türü okaliptüstür. Halk arasında “efkalipto” ya da “İngiliz ağacı” olarak bilinen bu çok yıllık ağaç, İngiliz döneminde var olan bataklıkları kurutmak amacıyla dikilmiştir. Ağaç, geniş dallarıyla gölgelik bir alan sağlamakta aynı zamanda yaprakları kaynatılarak çıkan buhar, tedavi maksatlı kullanılmaktadır. Bunun dışında en çok rastlanan orman ağaçları arasında akasya, nar, zeytin, harnup ve turunç ağaçlarını sayabiliriz.

Uzun yıllar yaşayan tarihi miras değeri kazanan ağaçlara anıt ağaç deniliyor. Kıbrıs’ın güneyinde bilinen en yaşlı ağaç yaklaşık 1500 yıllık, kuzeyde ise 700 yıllık geçmişe sahip. Kim bilir bilmediğimiz daha kaç can vardır ki, insanın ve ateşin hışmından payını almamış, zamana ve hava koşullarına dayanmış ve günümüze kadar gelmiş olsun…

Elem tere fiş kem gözlere şiş: Zeytin

Zeytinin ada kültüründe değerli bir yeri vardır ve tarih boyunca ticarette önemli bir rol üstlenmiştir. Doğada yabani olarak bolca karşılaşılan bu ağacın Kıbrıs’taki kökeni, antik dönemlere değin uzanmaktadır. Daha sonra ehlileştirilerek yetiştiriciliği yapılmaya başlanmıştır. Günümüzde hala hasat edilen en değerli ağaçlardan biridir. Hemen her köyde bulunan bu ağaç için ekim ayında zeytin toplama hazırlıkları başlar. Toplandıktan sonra dalından ve yaprağından temizlenen zeytinler, yemelik ve yağlık diye ayrılmaya devam eder. Yeşil zeytinden; çakıstes ve siyah zeytinden zeytinyağı elde edilir. “Garayağ” denilen yağ ise özel yöntemlerle elde edilen adaya özgü bir zeytin ürünüdür. Fırından dumanı tüte tüte çıkan bullalar (içine zeytin ve hellim konularak yapılan ekmek) ise zeytin sezonunun sonuna ayrı bir lezzet katar.

Zeytin, ada insanınca kutsal kabul edilir ve nazara karşı kuru zeytin yaprakları yakılarak tütsüleme gerçekleştirilir. “Elem tere fiş, kem gözlere şiş, gözü olanın gözü çıksın” yahut “gözü olanın, gözü götüne” gibi söylemlerle kişi yakılan dumanı, eliyle sallayarak buharı koklanır. Bir diğer deyiş ise şöyledir: “Çatık kaşlının, seyrek dişlinin, baldırı kıllının(çıplağın), kokar ağızlının, gözü göğe, götü yere, gözü olanın gözü çıksın.”

Kraliçe, Barış, Athena, Kıbrıs, Gabudi, Afrodit, Efsane, Kral ve Kıbrıs… Lüzinyanlar döneminde kökleri atılan Gabudi (Kalkanlı) köyünde bulunan asırlık zeytin ağaçlarının isimleridir. Ne yazık ki 2020’de çıkan orman yangınında birçoğu için için yanarak kül oldu. Yüzlerce yıllık ömürlerinin birkaç saat gibi bir sürede son bulması, ağaç dikmenin özellikle zeytin yetiştirmenin elzemini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bilge bir ağaç: Cümbez

1192-1489 yılları arasında, ismi henüz Arsinoe olan Mağusa’da Lüzinyan rüzgarları esmekteydi. Adayı Aslan Yürekli Richard’tan satın alan Fransız asıllı Lüzinyan ailesi, bu güzel liman kentini; tüccarlarla, kutsal topraklara yolculuk edenlerle zenginleştirmişti. O dönem kentte 365 kilise veya şapel yaptırıldığı; tüccarların ve de ünlü fahişelerin günahlarının bedelini ödemek için adeta bir yarıştaymışçasına etrafı bu kutsal mekanlarla doldurdukları, adaya gelen gezginlerin satır aralarında karşımıza bolca çıkmaktadır. (1) Bu yapıların en görkemlisi, Lüzinyan ailesi tarafından ustaları Fransa’dan özel olarak getirtilen ve içinde taç giyme töreni yapılan St. Nicolas Katedrali’dir. Yapımına 1298’de başlanan yapının yanına 1299 yılında ona bir ömür yarenlik edecek bir arkadaş gelecektir. Bu arkadaş 7 asırdır ayakta duran cümbez ağacından başkası değildir.

Kökleri 13. yüzyılın başında toprağa deyen cümbez (Ficus_sycomorus), 21. yüzyılın başları olan günümüzde de devasa kökleri ve iri gövdesiyle yaşının hakkını vermektedir. Tropikal bir incir olarak bilinen cümbezin geçmişi Antik Mısır’a değin uzanmaktadır. Bazı bulgularda Mısır firavunlarının mezarlarındaki tabutların bu ağaçtan yapıldığı keşfedilmiştir. Günümüzde Lübnan, Filistin, İsrail, Mısır ve Gambia’da hala bulunan bir ağaçtır. Özelliği ise yılda yedi kez meyve vermesindedir. İncir şeklindeki meyvesi ve duta benzeyen yapraklarıyla sadece dallarında değil gövde ve köklerinde de meyve vermeye devam eder.

Tarihe tanıklık etmekle kalmayan bizzat tarihin kendisi olan bu anıt ağacı yaşatmak oldukça önemlidir. Ancak, kurumaya yüz tutmuş, bazısı kuruyan anıt ağaçlar olduğu da bilinen bir gerçek. Bu konuda ciddi çalışmalar gerçekleştirilmeli, sadece bilgi verici tabelalar asmak yerine, yerlerinin tek tek tespit edilerek koruma altına alınması gerekir. Çünkü onlar bu adaya kök salmış; efsanelerle, geleneklerle, tarihle, doğal mirasımızın ayrılmaz bir parçası olarak her şeye rağmen ayakta kalabilmiş bilge “kök”lerimizdir.

Kaynaklar:

  • Kıbrıs’ın Sisli Geçmişi, Haşmet Muzaffer Gürkan, Galeri Kültür Yayınları.
https://en.wikipedia.org/wiki/Ficus_sycomorus

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ormancılık-Vikipedi

Fotoğraf: Cümbez ağacı-https://www.okandagli.com/haber.asp?page=gecmisten-gelecege-magusa-kitabi-gorselleri