
Annem, babam ve anneannem dedemin ameliyatı için yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştı. Ben ise Sedat dedemin evinde kalıyordum. Baraka kampı zamanı yaklaşmıştı. Biraz heyecanlı ve kaygılıydım. Nedeni ise bu kamplardan birine ilk defa ailem olmadan gidiyor olmamdı. Her şey benim için hazırlanmış olsa da içimde hâlâ kaygı vardı. Acaba söylenen şeyleri yapabilecek miydim? Her şey yolunda gidecek miydi? Mustafa Batak’ın arabasına bindim ve Yeşilırmak’a (Limnidi) doğru yola çıktık.
Oraya vardığımızda çok sevimli bir ortam vardı. Herkes birbirine yardım ediyor, çadırlar sevgiyle, heyecanla ve dayanışmayla kuruluyordu. Hemen kendi çadırımı aldım ve kurmaya başladım. Tabii ki üç kişi birden koşup yardıma geldi. Çadırımı kurduk ve çaktık. Herkesin yardımlarıyla her şey çok kolay hale geldi. Bunu söylemeden geçemem. Çadırlar kurulduktan sonra kampın ilk etkinliğini yapmak üzere çardağın altında toplandık. Etkinlik ise üç kısımdan oluşan bir bilgi yarışmasıydı. Yeşilırmak’la ilgili bazı bilgileri, “çiz, göster, anlat” şeklinde bölümlere ayrılarak sorular soruldu. Fikret Demirağ’ın Limnidi ile alakalı yazdığı şiirin adını bilerek, orada takımım için bir hoşbeş kazandım.
Etkinlikten sonra yakın bir arkadaşım olan Aren ile satranç oynadık, sonra kartlarla bana illüzyon numaraları yaptı. Büyüleyiciydi. Her seferinde seçtiğim kartı tahmin ediyor, beni şok ediyordu. Daha sonra ise kampın ikinci etkinliği olarak Aren’in hazırladığı bir oyun oynadık. Oyun şöyle işliyordu: Önde oturan kişi, arkada oturan kişinin bardağına su döküyor; arkadaki kişinin bardağı ise diğerinden küçük oluyordu. En arkadaki kişi ise bardağındaki suyu arkasındaki ayağı bağlı kişilerin bardağına döküyor ve onlar da verilen suyla bir kabı taşırmaya çalışıyordu. Bence çok eğlenceliydi.
Deniz kenarında yürüdük, gün batımında Limnidi’nin taşlı sahilinde biraz taş sektirdikten sonra, Arman abinin bizim için hazırladığı iki videodan oluşan “izle-tartış” etkinliğine katıldık. Etkinlik, bu günlerde dünyanın atık ve plastik yönetimini konu alan iki videodan oluşuyordu. Plastik şirketlerinin bizi nasıl kandırdığını öğrendim. Annemlerle telefonda konuşup biraz hasret giderdikten sonra yanıma aldığım Harry Potter kitabını okudum ve kitap okumaya zaman bulmama şaşırdım. Kampın yoğun programına rağmen kitap okumak, yürüyüş yapmak veya taş sektirmeye zamanımın olması enteresandı.
Daha sonra ise Vouni Sarayı’nı ziyarete gittik ve Kıbrıs’ta Pers hâkimiyetine ilişkin rehberimiz Hasan Karlıtaş tarafından bilgilendirildik. Orada bulunan tarihi taşların üstüne bir doğa tanrıçasının kazınmış olduğunu gördük. Kybele olduğu düşünülen bereket tanrıçasının heykelinin bugüne kadar gelmesi beni etkiledi. Tepeden aşağıya doğru inerken Kybele bize bir sürpriz yaptı ve bir burnu kapan kertenkelesine ve Kıbrıs kartalına rastladık. İlk kez Kıbrıs Kartalı görmüştüm, çok mutluydum.
O gün Aren’in ısrarları sonucu denize girdim ve birlikte voleybol oynadık. Döndüğümüzde ise turnuva hazırlıkları başlamıştı. Bu turnuvalar satranç, andrez ve sınıf mücadelesiydi. Herhangi birine katılmamış olsam bile çok eğlenceli geçmişti izlemek. Akşam etkinliği olarak ise ekip New Horizon, bize uzay, galaksiler ve takım yıldızları ile ilgili bilgiler verdi. Ay’a teleskop ile bakma şansı elime geçti. Ay’ı bütün ayrıntılarıyla görebiliyordum. Daha sonra ise takımyıldızlarını izledik. Benim için unutulmaz bir deneyimdi. Sonrasında biraz oyun oynadıktan sonra çadırlara geçip uyuduk.
Uyanıp biraz yüzdükten sonra geri geldiğimizde atölye etkinlikleri başlamıştı. Bunlar; sirtaki atölyesi, ritim atölyesi ve taş boyama atölyesi olarak üçe ayrıldı. Akşamında ise atölye katılımcıları performanslarını yaparak ödüllerini aldı ve gece başladı. Akşam Gençlik Orkestrası olarak bir konserimiz olacaktı, bu yüzden öncesinde küçük bir çalışma yaptık. Bu gece için heyecanlıydım, çünkü annemleri on üç günün ardından ilk kez görecektim.
Ve beklediğim an geldi. Annem “OĞLUMU BANA VERİN!” diye bir çığlık atarak arabadan indi ve bana sarıldı. Babam da yanıma geldi ve birlikte sarıldık. Onların geçirdiği zaman ile alakalı küçük bir sohbet ettikten sonra, konser zamanının çok yakın olduğunu fark edip şarkımı bir kez daha dinlemek üzere uzaklaştım ki sahneye o anda çağırıldık. Yine de benim için güzel bir tecrübeydi. Ardından babamın da bulunduğu Sol Anahtarı grubu, yine her kamp sonu yaptıkları gibi ortalığı kasıp kavurdu.
On üç yaşındayım. Doğduğumdan beri Baraka kamplarına gidiyorum; Baraka kampı her zamanki gibi eğlenceli ve öğretici geçti. Fakat ilk kez yalnız katıldığım için başka bir gözle yaşadım kampı. Sorumluluklarım olduğunu, yaşanabilecek zorlukları ailemin benim için önceden düşündüğünü anladım. Yeni birçok şey öğrendim ve yalnız, kendi başıma olmanın o kadar da korkulası bir şey olmadığını gördüm.
