Refah ve Zenginliğin Diyarı Ortadoğu – Mustafa Keleşzade

Bir uzaylının eline dünyanın doğal kaynakları ve kültürel zenginlikleri ile ilgili bir kitap versek, okutsak ardından “sence en gelişmiş, huzurlu ve kalkınmış bölge neresidir?” diye sorsak vereceği cevap muhtemeldir ki Ortadoğu olur…  Maalesef bugün adamızın da bir uzantısı olduğu bu kadim topraklar, yoksulluk, işgaller, iç karışıklıklar ve insanlığın en ağır trajedileri ile anılıyor.

Adını duyduğumuzda Palmira Antik Kenti, bölgelere isim vermiş nehirleri, yemek kültürü ve doğal kaynak zenginlikleri ile aklımıza gelmesi gereken Suriye,  ABD müdahaleciliğinin yirmi birinci yüzyıl formu olan “Arap Baharı” sonucunda bugün kanlı iç savaşı ve o kandan doğan IŞİD’in karanlığı ile anılıyor. Yüz binlercesi çatışmalar sonucu yaşamını yitiren Suriye insanının bugün yarısı o bereketli topraklardan farklı ülkelere sığınmacı olarak kaçmak zorunda bırakılmış durumda.  Suriye’den geriye bugün yönetimsel olarak dörde bölünmüş bir enkaz ve bu enkaz içinde nefes almaya devam etmeye çalışan insanlar kalmış durumda.

Farklı dinsel grupların harmonisi, birlikte yaşamın sembolü, bölgede ve hatta dünyada ziyaret edilecek yerlerin başında gelen, hatta bir dönem “Ortadoğu’nun Paris’i” diye tabir edilen başkent Beyrut’u ile anılması gereken Lübnan ise yıllar süren iç savaşın ardından kendini tam toparlarken gürültüsü Kıbrıs’ta evlerimizden duyulan patlaması ile akıllarımıza kazınmış durumda. Yönetimdeki yolsuzluğun, Hristiyan nüfusa Hizbullah’ı tercih eder hale getirdiği ülke bugün yoksulluğun pençesinde.

Molehiya Kıbrıslı Türkler arasında en sevilen yemeklerdendir. Hatta Kıbrıslı Türk kültürel kimliğinin mihenk taşlarındandır desek abartmış olmayız. Molehiyanın kökeni antik Mısır’a kadar gitse de bizim kültürümüze dahili Filistin toprakları üzerinden olmuştur. Filistin halkının tarihsel süreçte Kıbrslı Türkler ile acı ve tatlı pek çok etkileşimi olmuş ve halklarımız birbirlerinin şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Bugün ise Filistin halkı yarım asrı aşmış olan siyonist İsrail işgali altında ezilmektedir. Soykırım tanımı, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi’leri yargılamak için kurulan mahkemelerce Yahudileri yok etmeye dönük sistematik saldırganlığı tanımlamak için geliştirilmiş ve uluslararası hukuk literatürüne girmiştir. Bugün ise soykırım tanımı, o mazlum grup Yahudileri temsil iddiası ile kurulan İsrail’in siyonist yönetimi tarafından Filistin halkına yönelik kullanılmaktadır.

Ortadoğu denince akla gelen diğer iki ülke Suudi Arabistan ve İran halkları ise biri Şii diğeri Sunni ama eşit derecede gerici iki rejimin altında ezilmektedir.

Hatırlamalı, Birleşmeli ve Dayanışmalıyız!

Bugün Ortadoğu bölgeyi aşıp Avrupa’yı dahi içine alan bir karanlığın kaynağı haline getirilmiştir. Bu işten de yine bu karışıklığı yaratanlar karlı çıkmaktadır; ABD’nin doğal kaynakları denetimi altına almak ve Rusya’yı yalıtmak üzerine kurulu bölgesel politikalarını desteklemekte yarışan sağcı AB hükümetleri Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiştir. Bu kan gölünden kaçan insanlar botlarla, yüzerek öle öle Avrupa ülkelerine sığınmışlardır. Avrupa’daki sağ siyasetler ise kendi uyguladıkları neoliberal ekonomi politikaları doğrultusunda Avrupa halklarının yaşadığı ekonomik sorunlara karşı, kendi politikalarının sonucu Avrupa’ya sığınan sığınmacıları hedef göstererek oylarını arttırmış, daha da güçlü bir hale gelmiştir. Ortadoğu halkları ise kimliksel olarak bölünmüş, birbirlerine düşürülmüş kendi doğal kaynakları, zenginlikleri üzerinin talanını göremez hale getirilmiştir. Adamız da bunun örneğidir. Bugün biri çıkıp Kıbrıs’ta işgal dediğinde aklımıza belki de en son gelen şey, adamız üzerinde iki egemen üs tutan ve o üsler üzerinden tüm Ortadoğu’yu bombalayan Birleşik Krallık olmaktadır. Yaratılan makro ve mikro kimliksel bölünmelerle bizlere iradelerimizi elimizden alanın, geleceğimize ipotek koyanın, yaşam alanlarımızı çalanın kim olduğu unutturulmaktadır. Önce hatırlamalı ve ardından da ortak düşmana karşı birleşmeli ve diğer halklarla dayanışmalıyız.

Kıbrıs’taki İngiliz Üsleri’nden, Filistin’e yönelik soykırımcı saldırganlıklar kapsamına defalarca uçaklar havalandı. Filistin halkı ile dayanışmak için ise özellikle Kıbrıs’ın güneyinde onlarca kitlesel eylem gerçekleşti. Bu eylemler Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türk halkının ilerici örgütlerince organize edildi ve desteklendi. Eylemlerin biri doğrudan İngiliz Üsleri’ne yürüyüş şeklinde oldu, sloganı ise “İngiliz Üsleri Kıbrıs’tan defol”du. Ada halklarının ilericileri işgalciyi hatırladı, ortak bir hedef etrafında birleşti ve saldırı altındaki Filistin halkları ile kendi işgalcisine de defol diyerek dayanıştı. İtiraf etmeliyim ki bugün umut kavramı dahi Ortadoğu’dan çok uzakta. Yine de bilmeliyiz ki ancak halkların kardeşliğini ve ortak düşmanlarımızı hatırlayıp, örgütlenip birleştiğimiz ve mücadelelerimizle dayanıştığımız oranda umudu yakınlaştırabiliriz. İşte o zaman Ortadoğu adı geçtiğinde, tam da olması gerektiği gibi, sadece refah, tarihi ve kültürel zenginliği akla gelecek ve bizler de bu güzel coğrafyanın parçası olduğumuzu gururla dile getirebileceğiz.