Şiir Kadın Filiz Naldöven – Nazen Şansal

Kendisine 74 kuşağı hakkındaki düşünceleri sorulduğunda “Takım oluşturmayı pek sevmem” deyip eklemiştir şair kadın: “Önemli olan tek şey savaşa, zulme, katliama karşı şiir yazabilmektir.” Yazmıştır da… Ne yaşadıysa, çevresel atmosferinde neyi kokladıysa, onun izi düşmüştür Filiz Naldöven’in şiirlerine.

Hafızayı delerek kağıda saplanan çocukluğu, hayatın bileklerini kesen savaşları, sürgit bir belirsizliği, kutsanan aşkı, kendinden göç eden kadınlığı, ev içlerini, toplumsal travmaları görürüz bu izdüşümlerinde.

1953 Limasol doğumludur. İlkokul yıllarında tanıdığı ilk şair, milliyetçi Behçet Kemal Çağlar’dır. Leymosun’daki Sedat Simavi İlkokulu’nda öğrenciyken, bitişikteki 19 Mayıs Lisesi’ne gelen Behçet Kemal Çağlar’ı dinlemek için duvardaki delikten yan okula kaçar. (O yıllarda, çatışmalarda halkın kaçabilmesi için evlerin ve bahçelerin duvarlarına delikler açılırmış.) Çağlar’ın Lefkoşe’den! Limasol’a gelişini anlatan şiiri, hiç anlamadığı halde yıllarca hafızasında kalır Naldöven’in.

9 yaşındayken evinde silahlar, yatağının altında el bombaları vardır, sarı bir mendille mermileri parlatır. “Kurşun saymalarda tüketti/

O büyük tatili/

Hiç gelmedi ona çocuk olma sırası.”

Pek çok Kıbrıslı Türk aydın gibi çocukluğu, gençliği savaş ve milliyetçilik atmosferinde geçse de o, ölümün acısını içinde duyacak, barışın ve insanlığın şiirini yazacaktır.

16 yaşında annesine “Tanrı var mı, yok mu?” diye sorunca terlikle sokağa kadar kovalanan “Budala Çocuk”, şöyle der şiirinde:

“Ben Tanrı’ya inanmasını da bilmiyorum/

İnançlarımın çarmıhında boynu bükük/

Beklemesini de.”

Yıllar sonra ise o günü değerlendirirken, “Bu şiir bir nevi kapımı araladığım anahtardı. Şunu iyi biliyorum ki o yaşta yaşadığım sorgulamayı yansıtan bu şiiri yazmasaydım, daha sonra yazdıklarımı da yazamayacaktım.” diyecektir.

Küçük Filiz’i, ortaokul ve lise öğretmenleri okumaya, yazmaya yüreklendirir. Dostoyevski, Balzac, Nazım, Orhan Veli ve en çok da Atilla İlhan’ın etkisiyle filiz boy verir, köklenir. Limasol’daki Kaynak dergisinde ilk şiirleri yayımlanır. Ancak 74 yazında Kıbrıs’ta kök salmak hiç de kolay değildir. Şiir de silahların gölgesinden, göçlerin mevsiminden geçip, yitip gidecektir.

Savaşta sığındıkları sıcak ve kalabalık bodrum katında, şairin elinde, yıllarca yazdığı şiirleri ve hocalarının değerlendirmelerini içeren defteri vardır. Dayısı, onu, defterin sayfalarını koparıp sıcaktan bunalan insanlara yelpaze olarak kullanmaları için dağıtmaya zorlar. Böylece Naldöven’in şiiri, kendini imha etmek pahasına yaşamı kutsar. Sayfaları tek tek yırtıp sığınaktaki insanlara dağıtan şair, altı yıl boyunca hiçbir şey yazamaz.

Limasol göçmenlerinin çoğu gibi Girne’ye yerleşen Filiz Naldöven, bir türlü sevemez bu kenti:

“Boynuma sarılan kirli bir iptir liman/

Salyangozların aydınlığı mı olur…”

Uzun yıllar felsefe öğretmenliği yapar. Şiirleri Varlık, Türk Bankası Kültür-Sanat, Yasemin, Arka Bahçe dergilerinin de aralarında bulunduğu çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanır. Edebi ve felsefi köşe yazıları da yazan Naldöven’in şiir kitaplarıysa şunlardır: Sevgiden Doğma (1987), Mağma Mavera (1994), Aşk Beni Yık’a (1999), Hafızalı Doku (2013) ve Su Ağacı (2014).

Aşk Beni Yık’a kitabıyla 2000 yılında Türk Bankası Sanat Ödülü’nü alan şair, aynı ödül Rauf Denktaş’a da verilince, pek çok sanatçı arkadaşıyla birlikte ödülü protesto ederek geri verir.

Daha ziyade şiirleriyle tanıdığımız Naldöven’in basılmış ve ödüllü bir de tiyatro oyunu vardır. 1984’te yazdığı Köşede Durmak isimli oyun Lefkoşa Türk Belediyesi’nin düzenlediği yarışmada dereceye girer ve 1985’te Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nca sahnelenir.

Filiz Naldöven’in tiyatroya ilgisi bununla da sınırlı değildir; tiyatro edebiyatı üzerine sunumlar yapar, yazılar yazar.

Naldöven’e göre, İngiliz idaresi altında, kendi içinde bir kimlik taşımayan, kendine özgü kültürüne, bağımsız siyasal ve ekonomik yapıya sahip olmayan Kıbrıslı Türkler, Türkiye’deki ideolojik akımlar ve ulusal kurtuluş hareketi ile kendini özdeşleştirmiştir. Bu nedenle 1920’lerden 2. Dünya Savaşı’na kadar Türk İstiklal Savaşı, Atatürk, Türk milliyetçiliği temalı oyunlar yazılmıştır. Kıbrıslı Türkler, kendi belirsiz ve kişiliksiz toplum yapısını Türkiye’yi ana vatan saymakla telafi etmek yoluna gitmiştir. 1950’lerden itibaren başlayan çatışmalar ve buna paralel gelişen şoven ideolojinin baskısı, şoven bir sanatın üretilmesine yol açmış ve bundan da nasibini en çok tiyatro almıştır.

74 sonrası Kıbrıslı Türk ağzı ile yazılmış oyunlar hakkında ise Naldöven’in şu tespiti gerçekçi ve dikkat çekicidir: “Kendi konuştuğumuz dile gülmek Kıbrıs Türk toplumunda garip bir eğilimdir.”

Köşede Durmak oyunu, tiyatro tekniği ve dili bakımından güçlü olduğu kadar içerik bakımından da oldukça zengindir. Yaşadığı çağa ayna tutan yazar, savaş sonrası toplumumuzdaki hızlı yozlaşmayı, kimileri köşeyi dönerken kimilerinin köşede durakaldığını, bir ailenin dramı üzerinden anlatır. Ekonomik koşullar ile ahlak ve değer yargıları arasında sıkışan insanların çaresizliğini gözler önüne sererek sosyal bir eleştiri yapar.

Pek çok genç şair ve yazara el vermiş olan Filiz Naldöven, 2016 yılında aramızdan ayrılsa da şiiriyle, aydın duruşuyla, yazın ve edebiyat dünyamıza kattıklarıyla, geleceğe aktarma sorumluluğunu taşıdığımız önemli bir değerimizdir.

Kaynaklar:

Arka Bahçe Edebiyat ve Kültür Dergisi, sayı: 7
Filiz Naldöven Dosyası
Yenidüzen Röportaj, Filiz Naldöven’le İçe Doğru Bir Yürüyüş, Fatoş Avcısoyu Ruso
Arka Bahçe, sayı: 7, Filiz Naldöven’in Köşede Durmak Oyununda Sosyal Tenkit, Hüseyin Ezilmez

Leave a Reply

Facebook6k
Twitter2k
646