Kamil İpçiler
kamil.ipciler@gmail.com
Geçtiğimiz aylarda Baraka’da “İzle-Tartış” etkinliği dolayısıyla izlenen filmi bu kez Argasdi Dergisi için ele alıyoruz.
Günümüz toplumunda yalanın henüz keşfedilmediği, politikacısından reklamcısına kimsenin yalan söylemediği, insanların bir birini aldatmadan gerçek düşüncelerini dile getirdiği bir dünya hayal edin. Peki ya bir gün biri, yalan söylebildiğini fark ederse?
Türü romantik-komedi olan 2009 yapımı film, başta din olmak üzere sisteme yönelik eleştirel mesajlar içermekte. Nasıl mı? Filmin baş karakteri Mark, tarihi konuları ele alan filmler hazırlayan bir şirkette senaryo yazarı olarak çalışan, özgüveni düşük ve ‘başarısız’ bir kişidir. Ne de olsa insanların yalan söyleyemediği bir toplumda tarihi dönemleri anlatan ilgi çekici senaryolar yazmak oldukça zor bir iştir. Kısa süre sonra işinden kovulan Mark, beş parasız kalır. Tam evsiz kalmak üzereyken, kira ödemek için bankaya giden Mark’ın, bir anda tüm hayatı değişir. Herkesten farklı olarak yalan söyleyebildiğini fark eden Mark, bu ‘yeteneğini’ işinde yükselmek için kullanarak, gerçeğe dayanmayan senaryolar yazmaya başlar. Ondan başka kimsenin ‘yalan söylenebildiğinden’ haberi olmadığı için, yazdığı hikayeler gerçek gibi kabul görür ve kısa sürede çok zengin biri haline gelir. Filmin ilerleyen bölümlerinde Mark bu yeteneğini bankadan kredi çekip evsizlere yardım etmek, hayatta hiçbir amacı olmadığını düşünen arkadaşını intihardan vazgeçirmek, kısacası ‘mutsuz insanları mutlu etmek’ için kullanır.
Filmin en can alıcı sahnelerinden biri ise Mark’ın ölüm döşeğindeki annesine ‘ölümden sonraki yaşam’la ilgili yalan söylediği andır. Mark’ın annesini ölümle ilgili rahatlatmak için söylediği yalanlar kısa sürede tüm topluma yayılır ve o andan itibaren Mark dünya üzerindeki milyarlarca insanın hayatını şekillendiren iki büyük yalanı söyler: Tanrı ve Din!
Tam da bu noktada Mark’ın iyi bir niyetle(!) söylediği tüm yalanlar olumsuz sonuçlar vermeye başlar. İnsanların daha mutlu bir hayat yaşaması için söylediği ‘ölümden sonraki yaşam’ ve ‘gökteki adam’ yalanları, insanları yaşadıkları hayatla ilgili mücadelelerinden vazgeçirip, ölümü ve sonrasındaki ‘sonsuz mutluluğu’ bekler hale getirir. Sevdiği kadın dahil herkes, kendileri için en iyisini ‘gökteki adam’ın bildiğini düşünmeye başlar, kendi iradelerini bir yalana teslim eder.
Film içerisinde bazı bölümlerde Musa ve İsa’ya benzetilen Mark karakteri, toplum içerisinde kendince olumlu bir ‘denge’ yaratmak için yalanlar kurgulamış, fakat bu yalanlar beklediği gibi sonuç vermemiştir.
Filmle ilgili eleştirilebilecek noktalardan biri, yalansız toplumu günümüz kapitalist sistemin içerisinde kurgulaması ve insanların yalan söyleyemediği için sosyal ilişki anlamında sorun yaşıyorlarmış mesajı veriyor oluşudur. Oysa ki yalan eğer bir gün yaşadığımız toplumdan silinecekse yalnız gitmeyecek, başta sistem olmak üzere bir çok pisliği de beraberinde götürecektir. Yani filmde karşımıza çıkan dürüst kola reklamlarına, yalanın söylenmediği bir toplumda büyük olasılıkla kola var olmayacağı için rastlamayacağız.
Filmle ilgili size abartılı gelmesi muhtemel bir başka konu ise insanların kafalarından geçen düşünceleri karşılarındakine anında söylemesidir. Sırf yalan söyleyemiyor diye insanlar tüm düşüncelerini paylaşmak durumunda mı kalır? Kesinlikle evet! Çünkü yalan, yalnızca doğru olmayan bir şeyi söylemek değil, doğru olduğunu bildiğiniz bir şeyi söylememektir de. Ve yalan söylenmeyen toplumlarda insanlar, suskun kalamazlar…
Recent Comments