Tarih sahnesinden hiç silinmeyecek, üzerinden yıllar geçse de acısıyla hep hatırlanacak bir şubat ayı geçip gitti önümüzden…
Türkiye’de gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem ve sonrasında oluşan tablo ile enkaza dönen siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel sıkıntıların yanına bir de şehirler eklendi. Yaklaşık 50 saniyelik sarsıntının ardından, binlerce ev tuzla buz oldu, onbinlerce insan hayata veda etti. Hayatta kalanlar ise yardım bekledi, “sesimi duyan yok mu?” diye bağırdı göçük altından, ancak ne yanıt vardı ne de yardım…
Aradan geçen sadece zaman oldu
Aynı insanlar hala yardım bekliyor. Bugün dahi çözüme ilişkin bir planlama yapılabilmiş değil. Apaçık ortada duran ihmallere rağmen; önce “kader planı” dedi Erdoğan ve konuyu Allah’a havale ederek süreçten sıyrılmak istedi. Sonra ise bir yıl gibi kısa bir sürede yeni konutlar yapacağız “müjdesini” verdi! Ancak bilinmelidir ki deprem sonrasında bölgede yer alan toprak içerisinde boşluklar oluşmuştur. Bu da üzerine yapılacak binalar için sehim (kayma) riskini artırmaktadır. Akıl, mantık ve bilimsel yöntemlerle zerre kadar ilgisi olmayan bu müjde, AKP zihniyetinin düşünebilme kabiliyetini de yitirdiğinin göstergesidir. Böylesi acı ve öfkenin bir arada hissedildiği kritik zamanlarda sorgulamak her zamankinden daha gereklidir. Koskoca şehirler nasıl yok oldu? İnşaat sermayesi hangi rüzgârı arkasına alıp ilerleyebildi? Şampiyon meleklerimize mezar olan İsias Otel’deki “kusursuz” rant planı nasıl oldu da tüm coğrafyayı sardı?
Rüzgârsız havada fırıldak dönüyorsa, üfleyeni vardır mutlaka!
AKP ve Erdoğan Türkiye’sini tanımlayabileceğimiz birçok olumsuz örnek birikti geçen yıllar boyunca. Bunlardan bir tanesi de denetimsizliktir! Toplumsal tüm meselelerde olduğu gibi sosyal konut, yapı, proje, inşaat ve tüm bunların denetiminden merkezi yönetim bile isteye elini çekti. İşleyişi itibariyle siyasi atama halini alan sayıştaylık ve yerel yönetimlerin, imar ve inşaat birimlerinin içi boşaltıldı. Denetim mekanizmaları ya tek tek ortandan kaldırıldı ya da özele devredildi. Yani sermayeye kuralsızlık, “adam kayırmacılık” ve rant kapıları sonuna kadar açıldı. İnşaat sermayesini denetleyip kontrol edecek hiçbir mekanizmanın kalmadığı bu ortamda evsafına uygun beton da dökülmedi, demir de bağlanmadı. Tüm bunlara bir de hükümet eli ile imar barışı adı altında “imar-rantı” da eklendi. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler” siyaseti yerini çok daha vahim bir noktaya taşıdı.
Bırakınız ölsünler!
Ekonomik olarak dar boğaz yaşayan, güçlükle hayata tutunan Türkiye halklarını, uyguladığı gerici ve bağnaz politikalar ile kısıtlayan AKP, halkın umudunu ve geleceğini taahhütlü, vergili, imzalı bir şekilde haraç mezat satışa çıkardı. Projelerin imar durumu, şehre uygunluğu ve uygulanabilirliğini denetlenmeden, proje ve şantiye aşamasını kontrol eden vize ve yapı-denetim araçları olmadan harcını yatırana ruhsat dağıtıldı. Tüm bunlar bu coğrafyada kader değil gerçeklik olan deprem riskine karşı toplanan bilimsel veriler analiz edilmeden ve deprem yönetmeliklerine uyulmadan yapıldı. Dahası bir grup inşaat sermayesine TOKİ ile plansız ve pervasızca büyüme garantisi verilirken, diğer gruba “meydan sizin, dilediğiniz gibi oynayın” dendi. Ve onlar da halkın canı ile oynadı.
Türkiye’de ne varsa kktc’de de olacak
Benzer bir tablo Kıbrıs’ın kuzeyinde de uygulanmak isteniyor. AKP sermayesi bu küçük ada yarısına girip Karpaz yarımadasına gözünü dikti bile. Maraş’ı TOKİ ile kalkındırma planları, AKP sermayesine ait otellerin sayısının artması, dayatılan İmar Değişiklik Yasası ve külliye inşaatı… Tümüne baktığımızda kocaman bir rant görülebilir. Ancak görünenin yanında iç işleyişe de yön veren müdahaleler var. Türkiye’de bulduğu başı boşluğu Kıbrıs’ın kuzeyinde bulamayan sermaye kesimleri çareyi KTMMOB’ye bağlı vize bürolarına ve Şehir Planlama dairesine göz dikmekte buldu. Önce “Devlete ait Projeler ile Uluslararası Antlaşma ve Protokollere dayanan Projeler”de vize koşulu aranmaması, daha sonra ise İmar Yasası’nı kendi istek ve arzularına göre değiştirilmesine yönelik yasa önerisi geldi. Üstelik bu yasa önerisi depremden sadece bir gün sonra Meclis’e taşındı. Aynı günlerde Kıbrıslı Türk halkı yaşadığı deprem kaygısını bir kenara bırakıp Türkiye halklarına destek olmak için seferber olurken, hükümet yangından mal kaçırırcasına yasa öneriyordu.
Birlik olmalı ve örgütlenmeliyiz
Hükümet olmanın iktidar olmak anlamına gelmediği ada yarımızda iktidar odağı inşaat sermayesine yönelik ne hükümet kanadından ne de meclis içi muhalefetten bir karşı duruş, sorgulama, ve itiraz gördük.Oysa diğer yandan, KTMMOB üzerine düşen görevi yaparak vize bürolarına sahip çıkmaya, güncellenmesi gereken İmar Yasası’na öneriler sunmaya, özellikle şantiye aşamasında yer alan yapı-kontrol ve denetim eksikliğini gidermek adına yerel yönetimler ile iş birliği yapmaya, kamuya ait tüm okulları tek tek gezerek analiz yapmaya, kısacası meslek örgütleri ve halk kayan zemini doğru noktaya getirmek için elinden gelen tüm gayreti göstermeye devam ediyor. Bu elbette önemli ve gereklidir. Ancak sonuç almak ve daha güvenli yarınları birlikte kurabilmek için dağınık çıkan sesi bir araya getirmeliyiz. Dağınık halde dahi sunulan yasayı geri çektirmeyi başarabilen Kıbrıslı Türk halkı, bir araya geldiği noktada neleri başarabileceğinin sinyalini verdi. Evet, sorunlarımız oldukça fazla. Dibe vuran ekonomik ve siyasi yapıyı ayağa kaldırabilmek için, günümüze ve geleceğimize olan inancı geri kazanabilmek için örgütlenmekten başka çaremiz yok!
Recent Comments