Nazen Şansal
Halktan yana olduğunu iddia eden, kendine “solcu” diyen, insan haklarını savunan herkesin her gün en az bir kere toplu taşıma talep etmesi gerekiyor. Bunu, ister sosyal medyada iki satır yazı yazarak veya yazılanları paylaşarak yapın, ister bulunduğunuz örgütle birlikte basın açıklaması veya sokak eylemi gerçekleştirin, ister ulaştırma bakanı veya belediye başkanları ile görüşüp derdinizi anlatın… Ama bir şekilde bu talebi yükseltmemiz artık şart oldu. Neden mi? Trafikte yaşanan sıkıntıların tek çözümü toplu taşıma değildir ve bu yazıda bahsedeceğimiz bir dizi önlem daha gerekir elbette. Ancak toplu taşıma, hem ekonomik, hem ekolojik, hem toplumsal, hem de yaşamsal bir ihtiyaç olarak kendini dayatıyor ve trafik sorunlarının lokomotif çözümü olarak önümüzde duruyor.
Ateş düştüğü yeri yakar
Yaşam hakkı kutsaldır diyerek önce trafikte kaybedilen canları analım ve onları neden kaybettiğimizi sorgulayalım… Onları aramızdan alan soyut, önlenemez ve kavranamaz bir “trafik canavarı” falan değildi. Doğru yönetilen bir trafik politikasıyla, küçük yaştan başlaması gereken eğitimlerle, ehliyet alırken ve yenilenirken uygulanan sıkı kurallarla, yol güvenliği ve denetimlerle, hız kültürünü ve bireyciliği değil sorumluluk ve kolektiviteyi teşvik eden bir kültürle önlenebilecek çarpışmalardı.
Bilim üç ve daha fazla “E” derken kktc “Eee…” diyor
Karayolu güvenliğinde temel olarak üç “E” birlikte uygulanmalıdır: “Engineering, Education, Enforcement”; yani mühendislik, eğitim ve yaptırım. Trafik mühendisliği biliminden de yararlanarak yollar, alt yapısıyla, levhalarıyla, bariyer ve ışıklandırmasıyla güvenli hale getirilmeli, güvenli araçlar ülkemize ithal edilebilmelidir. Kamyonların, tırların, iş araçlarının sıkı bir şekilde muayeneleri yapılmalı ve yollara verdikleri zararlar, halkın değil patronların cebinden çıkmalıdır. Eğitim, ilkokuldan başlamalı ve işyerlerini, sosyal medyayı da kullanarak yaşam boyu devam etmelidir. Ehliyet eğitiminin niteliği artırılmalı ve ülkemize kontrolsüzce nüfus akışı olurken ada trafiğine uyum sağlamamış kişilerin araç kullanmaları çok sıkı kurallara ve sınavlara bağlanmalıdır. Bir diğer “E” olan “yaptırım” ise ülkemizde trafik kazaları yaşandığında ilk akla gelendir. Hemen denetimlerin artırılması ve hatta para cezalarının yükseltilmesi düşünülür. Elbette denetimler sıkça yapılmalı, cezalar adil bir şekilde uygulanmalı ve alkollü sürüş gibi hayati risk taşıyan suçların cezası caydırıcı olmalıdır. Ancak eş zamanlı olarak, sosyal bir ortama giden kişilerin araç kullanmadan evine dönebileceği toplu taşıma imkânları da geliştirilmelidir. Ama toplu taşıma ülkemizdeki akaryakıt tekellerinin, benzincilerin, oto galerilerin, yedek parça ithalatçılarının, kısacası özel araçtan beslenen sermayenin işine gelmez. Hükümet edenler ise erki elinde bulunduran iktidar değildir; bu konudaki iktidar, büyük firmalar ve sermayedarlardır. Dolayısıyla cezaların artırılıp vatandaşa kesilmesi hemencecik akıllara gelirken, ucu sermayeye dokunan ve halkın yararına olan toplu taşıma bir türlü gündeme alınmaz. Üstüne üstlük, asgari ücret artsın diye mücadele eden (özel sektörde sendikasız olduğu için mücadele edemiyorsa bile dua eden) kitleler, asgari ücrete endeksli para cezaları ile neye uğradığını şaşırır. Kaldı ki “suç ve cezanın kanuniliği” ile “yasama yetkisinin devredilmezliği prensipleri gereği, cezaların Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenmesi Anayasa’ya da aykırıdır.
Bilim ve teknoloji ilerleyip insanlık yararına kullanıldıkça başka “E”ler de ortaya çıkmıştır: “Emergency ve Encouragement”; yani acil yardım ve teşvik. Acil yardıma, trafik çarpışmalarına zamanında ulaşmaya çalışan ambulanslar için emniyet şeridi sağlanmasını bir örnek olarak gösterebiliriz. Encouragement ise sigorta priminizin azalması yoluyla özel aracınızı daha az kullanmaya ve trafik kurallarına uymaya, teşvik edilmenizdir. “Sürdüğün kadar öde” veya “sürdüğün gibi öde” prensipleriyle Avustralya gibi trafik güvenliği yüksek olan ülkelerde uygulanan bu sistemle trafik çarpışmaları ciddi şekilde azaltılmıştır. Tüm bu kapsamlı ve bilimsel yöntemler karşısında kktc hükümeti mi? Eee…
Çarpışan arabalar
Şu minik yarım adamıza yukarıdan baktığınızı hayal etsenize… Lunaparktaki çarpışan araba pistine benzetmez misiniz? 2023 verilerine göre kktc’de 370 bin kayıtlı araç bulunuyor ve yılda ortalama 13 bin yeni araç trafiğe çıkıyor. Dolayısıyla günümüzde araç sayısının 380 bini geçtiğini söyleyebiliriz. Her ne kadar sağlıklı bir nüfus sayımı yapılmasa da İstatistik Kurumu verilerine göre nüfusumuz 390 bin 745 kişi. Bu durumda, yeni doğan bebekler dâhil neredeyse her kişiye bir araba düşüyor! Bu çarpışan araba pistinden kurtulmanın yolu ise lunaparktaki trencikler olamaz mı?
Hafif raylı sistemle ve güneş enerjisiyle şehir içi ve şehirler arasında çalışan tramvaylar hem ekolojik olacak; egzoz dumanlarıyla havamızı kirletmeyecek hem de ekonomik olacak; benzin, seyrüsefer, servis ve diğer masraflarıyla cebimizi yakmayacaktır. Bunun yanı sıra toplu taşıma, sadece ucuz ve ekolojik bir ulaşım anlamına gelmez; sosyalleşme ve dayanışma ağlarının hatta sokak sanatının ve kent kültürünün gelişmesine de katkı koyar. Toplumsal sorunların, ortak taleplerin konuşulduğu, yerli ve yabancı insanların bir arada bulunarak kültürel harmoninin zenginleştiği bir ortam sağlar. Şehirlerarası ucuz, hızlı ve konforlu raylı sistemler ve bunu destekleyen kamusal otobüs ve minibüsler, köyden kente göçü azaltarak şehir trafiğini rahatlatacak, doğayı ve köy yaşamını da koruyacaktır. Özellikle öğrenciler, yaşlılar, özel gereksinimli bireyler için ücretsiz olması gereken toplu taşıma imkânları, insan haklarımızın ilerlemesine vesile olacaktır.
Vizyon sıfır
“İnsanların işbaşında çalışırken ölmeleri veya ciddi yaralanmaları nasıl kabul edilemezse, bunların trafikte olması da aynı şekilde kabul edilemez” yaklaşımıyla İsveç’te geliştirilen ve parlamentoda da onaylanan “Vizyon Sıfır” yaklaşımı, karayollarında hiç kimsenin ölmediği veya ağır yaralanmadığı bir planlamadır. Mantığı, sürücülerin hata yapmayacağı değil tersine sıklıkla hata yapabileceği üzerine kurulu olup yol güvenliğinin maksimum seviyeye çekilmesidir. Bu uygulamayla İsveç’te ölümlü kazalar %60 azalmıştır. Bu konuda sıfır vizyona sahip Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı ise kazaların “trafik magandalığı”ndan kaynaklandığını söyleyerek sorumluluktan kurtulabileceğini sanmaktadır.
Halktan yana olduğunu iddia eden, kendine “solcu” diyen, insan haklarını savunan ya da hiçbiri değilse bile sadece insanca yaşamak isteyen herkesin toplu taşıma talep etmesi gerekiyor. Ne duruyorsun, hemen bir yerden başlasana!
Kaynaklar:
Recent Comments