Neymiş Bu Tescil? – Tahsin Oygar

Takip etmişsinizdir geçtiğimiz günlerde “Tertziellouthkia”, sizin bildiğiniz ismiyle Gullurikya, “Protected Geographical Indications” (PGI) alarak Avrupa Birliği’nde tescillendi. Geçtiğimiz yıllarda ise “Χαλλούμι / Halloumi / Hellim” üç isimle Protected Designation of Origin (PDO) tescili almıştı.  Bu minvalde, çokça konuşulmaya başlanan bu tescil mevzusunun ne olduğuna bir bakalım dedik. 

Her şey, Paris sözleşmesi, 1883’te Endüstriyel Mülkiyetin Korunması anlaşmasına dayanıyor. Markalaşma koruması için ortaya konan bu sözleşme daha sonra Dünya Ticaret Örgütü’nün 1994’teki TRIPS anlaşması ile gelişiyor. TRIPS, “Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle İlgili Yönleri Hakkında Anlaşma” ismi ile hayat bulunca, tekrar Avrupa’ya 1994 yılında, EUIPO’nun kurulması ile giriyor ve başlıyor tescil mevzuatları.  

1993 yılına kadar Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan AB, bilindiği üzere “ortak pazar”, “gümrük birliği”, “serbest piyasa” ve “liberal ekonomi” gibi değerleri getiriyordu AET’den. Tabii ki teorideki bu “değerler”, pratikte özellikle de tarım alanındaki politikalarda sıkıntı yaratmaya başlıyor. Serbest piyasa denilen şeyin, tarımsal üretimlerin kalitesi, üretim planlaması, üretim maliyetleri, üretilme kapasitesi, yöreselliği ve bir anlamda üretimin kültürel değerlerine zarar verdiği tespiti ile sarsılıyor AB. Fakat esas olarak AB’nin büyük ortaklarının tarımsal alandaki kârlılığının zora girmesi bardağı taşıran son damla oluyor. Anında, kendi teorilerine ters bir şekilde başlıyor tarım alanında doğrudan sübvansiyon ödemeleri. Bu da yetmiyor tabii. Tescil meselesi 2000’lerde AB’nin öncelikli konuları arasına giriyor. Sebep ise daha sonra yayınlanan bir raporda açıkça anlatılıyor: 2014’te EUIPO denilen yani Avrupa Fikri Mülkiyet Hakları Ofisi’nin yayınladığı bir rapor ile AB’nin 2014 yılında 4.4 Milyar Euro’luk bir kayıp yaşadığını ve bunun coğrafi işaret problemlerinden kaynaklandığını ve de bu zararın menşe, mahreç gibi yöntemlerle azaltılabileceğini tespit ediyor. Rapora göre Fransa 1.5 Milyar Euro kayıpla listenin en başında yer alıyor ve arkasından da İspanya ve Almanya geliyor. “Coğrafi işaretler marka işlevi görebilmekte, üreticiye rekabet avantajı sağlamakta, benzer ürünlerin fiyat baskısına maruz kalmamakta …” gibi önermelerin olduğu raporlarla tescil mevzusu üç temel tanımla yaygın ve ciddi bir şekilde uygulanıyor.  

1. Menşe Adı (Protected Designation of Origin (PDO)): Temel özelliklerini sınırları belirli bir coğrafyadan alan, üretimi tamamen o coğrafyada gerçekleşen ürün. Nitelikleri ve kaliteleri sadece ait oldukları coğrafyaya göre değişen, tarihi ve kültürel üretim şekline sahip olan farklı yerlerde üretilemeyen ürün tescili. Ör: Champagne, Safranbolu Safranı, Hellim 

2. Mahreç İşareti (Protected Geographical Indications” (PGI)): Belli bir özelliği, ünü olan coğrafi bir bölge ile özdeşleşmiş, işlenmesi veya üretimi sırasında özelliklerinden en az birinin sınırları belli bir coğrafyaya ait olması demek. PGI tescilli ürünler başka coğrafyalarda da üretilebilmektedir. Ör: Milas El Halısı, Antep Baklavası 

 3. Geleneksel Ürün Adı (Traditional Speciality Guaranteed(TSG)): PDO veya PGI alamayan hammadde olarak piyasadaki ürünü belirtmek için kullanılan , en az 30 yıl bu ismin kullanıldığı kanıtlanabilen ürün isimlerine verilen tescildir. Ör: Napolitan Pizza, Baklava  

Yararlı mu bu tescil?  

Şu an Fransa’nın yalnızca şarap olarak 371 adet PDO lisansı mevcut ve 2022 yılı itibarı ile şaraptan geliri 92 Milyar Euro. Şaraptaki PDO lisansı, küçük ölçekli işletmelerin gerekli standartları yerine getirememesinden dolayı bir tekelleşme sorunu ile karşı karşıya hatta küçük yerel şampanya ve şarap üreticileri, ya şirketlerini satmak ya da yasal satış yapamama noktasına gelmekte. Sıkı denetim ve lisans standartları, birçok eşsiz üreticiyi yok etmiş durumda. 

Adamızda tescil  

Yoksul bırakılmış, ekonomik anlamda küçük ölçekli, boyundan çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalan adamızın, bu tür tescillerle ekonomik gelir elde etme isteği, bu tescilleri turizm ile birleştirme hülyası, bir yere kadar anlaşılırdır. Ama “eşit egemen” tanınmayan kktc’ciler ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü savunanlar arasında kalan Kıbrıslı Türk Halkı’nın, bu ekonomik çıkar planından, hatırı sayılır bir gelir kazanmayacağı aşikârdır. Tüm bunlara, Kıbrıs sorununu bahane ederek, AB’de tescil hakkı olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de keyfi ve şoven tescil politikası eklenince halkların bu işten kazancının değil daha çok kaybının olacağını söylemek yanlış olmaz. Şu ana kadar Kıbrıs Cumhuriyeti Hellim ve “Tertziellouthkia” dahil, yirmi dokuz lisans başvurusunda bulunmuştur. Bunların dokuz adeti PDO ve yirmi adeti ise PGI lisansıdır. Meraklısı için tabloyu yazıya ekledik.  

Sonuç olarak   

İnsanlık tarihinde hiçbir üretim toplumsallıktan ayrı gelişmemiştir. Kavanozda yaşayan varlık olmadığımıza göre insanlık tarihi bu kültürel mirasını, yeni nesillere aktararak geliştirerek ilerledi. Evet hellimin, gullirikyanın, spondo badadezin, molehiyanın ve benzerlerinin bu coğrafyada yapılmasından gururlanmak, mutluluk duymak ve bu ürünlerle anılmak ne kadar güzel olsa da bunların insanlığa ait olduğunu unutmamak gerekir. Her türlü üretim aracının ve de artık üretim fikri ve kültürünün, herkesin olduğu bir dünya için mücadeleye devam.