
Kıbrıs’ın Kuzeyinde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri son yıllarda ciddi bir artış göstermekte ve bu durum, sistematik bir sorunun göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Her bir kadın cinayeti veya şiddet vakasını, yalnızca bireysel bir suç olarak ele almak baştan yanlıştır. Cinsiyete yönelik yaşanan şiddeti, erkek egemen kapitalist bir sistemin ürettiği, meşrulaştırdığı ve sürdürdüğü bir şiddet biçimi olarak görmek ve değerlendirmek gerekmektedir. Bu şiddetin nedeni sadece “şiddet eğilimli bireyler” değil; erkek egemenliğini besleyen toplumsal cinsiyet rolleri, neoliberal politikalar ve devletin kurumsal ihmalkârlığıdır.
Patriyarka Kadınları Öldürüyor
Kktc’de yaşanan kadına yönelik şiddetin kökeninde erkeği kadından üstün görüp kadını pasif bir özneye indirgeyen, onu bağımlısı kılan patriyarkal kültür bulunmaktadır. Erkeklerle eşit iş hakkına sahip olsa da uygulamada düşük maaş, ödeneksiz ek mesai, hamilelikte başka bir sebeple işten çıkarılma, iş yerinde mobinge maruz kalma gibi sebeplerle ekonomik özgürlükleri kısıtlanan kadınlar istismara açık hale getirilmekte, devletin sosyal politikalar üretmemesi bu bağımlılığı daha da derinleştirmektedir. Ancak maalesef ekonomik bağımsızlığı olan kadınlar da erkek şiddetine maruz kalabilmektedir. Çünkü erkeklere çocukluktan itibaren güç, kontrol ve sahiplik duygusu aşılanmaktadır ve herhangi bir sebeple karşısındakinin kontrolü dışına çıktığını hisseden erkek, şiddet türlerinden birini karşısındaki kişiye uygulayarak kendini tekrardan güçlü ve kontrol sahibi hissetmeye çalışmaktadır.
Nerdesin Ey Goca Polis
Devletlerin en temel kurumlarından olması gereken polis ve yargının en temel görevlerinden biri insanları tehlikelerde karşı önceden koruyucu önlemler almak ve yaşanan tehlike durumunda ise tehlikedeki kişiyi acilen korumaya almaktır. Yani, kadına yönelik şiddet vakalarında polis ve yargı kurumlarının çok aktif olması gerekmektedir. Oysa ki ülkemizde kadınların maruz kaldığı şiddet şikayetleri çoğu zaman ciddiye alınmamakta, uzaklaştırma kararları geç uygulanmakta ya da hiç uygulanmamaktadır. Özellikle kadınların partnerleri tarafından öldürüldüğü vakalarda, faillerin geçmişte şiddet uyguladığına dair uyarılara rağmen polis tarafından gerekli adımlar atılmamakta, partner şiddeti “aile içi mesele” olarak görülerek hafife alınmaktadır. İnsan ticaretinin yuvası haline gelmiş, orada zorla çalıştırılan kadınların sistematik olarak şiddet görüp ne yazık ki ölümlerin yaşandığı gece kulüplerinin bir an önce kapatılması gerekirken devlet, patronlarından vergi alarak sürekliliği teşvik etmektedir. Cinayet gerçekleşene kadar harekete geçmeyen bir güvenlik sistemi, suçun ortağı haline gelmektedir. Bu ihmal yalnızca bireysel bir sorumsuzluk değil, devletin kadınları korumak yerine erkek egemen düzeni koruyan yapısal tutumunun ürünüdür. Bu ülkede kasten hasar verilme sonucu hayatını kaybetmiş olma ihtimali bulunan kadın cinayet davaları gerektiği şekilde soruşturulmamakta, şüpheli olduğu açıkca ifade edilen faillerden ifade dahi alınmamaktadır. Böylesi bir sistemde, polisin sivile bağlanmasının gerçek bir güvenlik kurumu olması anlamında ne kadar önemli olduğu bir kez daha netleşmektedir.
Nerdesin Ey Goca Hükümet
Dümdüz söylemek gerekiyor ki, kktc hükümetleri kadınların yaşam hakkını güvence altına almak için gereken yasal ve kurumsal reformları yapmamaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmaması, kadınların devlet gözünde ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğünün en açık göstergesidir. Bu durum, yalnızca kadınların güvenliğini değil, aynı zamanda insan haklarını ve sosyal adaleti de tehdit etmektedir. Kadınların yaşamını koruyacak yasalar yeniden düzenlenmeli ve uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilmeli, koruyucu ön önlemler alınmalı, uzaklaştırma süreçleri takip edilmelidir. Çok acil bir şekilde her bölgeye sığınma evleri açılmalı, çocuk izlem merkezleri hayata geçirilmelidir. Kadınların iş yaşamında eşit haklara sahip olduğu göz önünde bulundurularak, yasa dışı uygulamalarda bulunan işverenlere gereken cezalar kesilmelidir. Kadınların haklarını savunmalarının önündeki büyük engelleri kaldırmak için özel sektörde sendikalaşma sağlanmalıdır.
Özgürlük istiyoruz. Vermeyecekler; Alacağız
Yasaların her sorunu sonlandırmaya yetmediği, her geçen yıl artan şiddet vakalarından da anlaşılmaktadır. O zaman feminist örgütlere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bir yandan farkındalık çalışmaları ve eğitim kampanyaları ile toplumsal cinsiyet eşitliği yaygınlaştırılmalı, diğer yandan da devletin kadınların yaşam hakkını korumakla yükümlü olduğunu hatırlatacak güçlü bir muhalefet yürütülmelidir. Kadınların hem emeğinin hem de bedeninin sömürüldüğü, çeşit türlü şiddete maruz kaldığı bu sisteme karşı, top lumsal bir sınıf mücadelesi vermek çok önemlidir. Burada da esas olan, örgütlü mücadeleyi büyütebilmektir.
Kadınların ahı, sessiz değildir; o sessizlikten doğan çığlık, bir gün o düzeni yıkar. Kadın cinayetleri kader değil, patriyarkal kapitalist sistemin doğrudan bir sonucudur. Bu düzeni değiştirmek için toplumsal bir güç halinde mücadele etmek, yalnızca kadınlar için değil, özgür ve adil bir toplum için de zorunludur.

Kırmızı Pabuçlar Eylemi, kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla yapılan sembolik bir protestodur. Bu eylemde, öldürülen kadınları temsilen boş kırmızı ayakkabılar kamusal alanlara dizilerek görünürlük sağlanır.
