Destebanlık – Şifa Alçıcıoğlu

Yıllar boyunca adamızda var olan ama günümüze ulaşamayan çok sayıda meslek var. Tabii ki bu durumun oluşmasında gelişen teknoloji, değişen dünya düzeni, gündelik ve siyasi yapının zaman içindeki dönüşümlerini sayabiliriz. Yitip giden bir meslek olarak destebanlık da geçmiş yıllara damgasını vurmuş. Kıbrıs’ta yaşı 80’in üzerinde bu işi yapmış desteban lakaplı birçok kişiyle tanışabilirsiniz. Bu Destaban Aliler, Desteban Yusuflar bir zamanlar ovalarda nöbete durmuş hemen her köyde bulunan bekçilerdi. Özellikle İngiliz Sömürge Yönetimi Dönemin’de var oldukları bilinse de bu mesleğin Osmanlı Döneminden itibaren yapıldığı belgelenmiştir. Nazım Beratlı tarafından yazılan “Kıbrıs’ta Osmanlı’dan Günümüze Bir Miras: Destebanlık” adlı makalede; İngilizler’in Kıbrıs’a ayak basmasından 1932’ye değin geçen sürede Osmanlı yasalarını yürürlükte tuttuğu ve bu sistemi “mükemmele yakın bir sistem” olarak değerlendirerek aynen uyguladığı yazmaktadır. 1932’de destebanlıkla ilgili yapılan ilk İngiliz yasasında, Osmanlı dönemindeki “Kaimakam” ve “kaza” terimleri sırasıyla “Comissioner” ve “district” olarak değiştirilmiş, ancak sistemin özü aynen bırakılmıştır. Desteban, kelimesini etimolojik anlamda incelendiğimiz zaman Farsça’dan gelen dest ve ban sözcüklerinin birleşmesiyle ortaya çıktığını görürüz. Buradaki iki kelimenin manası ise şöyledir: Ova bekçisi. Osmanlı Dönemin’de sipahilerle sağlanan kırsal alan korumacılığı, yeniçeriliğin kaldırılmasıyla birlikte farklı bir yapıya bürünerek destebanlığın ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Kıbrıslı Türk destebanlara, Kıbrıslı Elenler tarafından “Türk kuşu” anlamına gelen “Tourkopoullos” (durkopullo) denmesi ise başka bir tartışma yaratmıştır. Bu sözün Haçlı seferleri sırasında adaya gelen ve yerleşen Türkler olan Türkopoller olduğuna dair bir rivayet vardır. Osmanlı Devleti’nden çok önce adaya gelen ve paralı asker olarak tabir edilen Türkopoller’e Lüzinyanlar zamanında Kıbrıs’tan toprak dağıtıldığı ve kırsal kesimin güvenliğinden sorumlu tutulmaları nedeniyle destebanlıkla eşleştirildikleri için böyle söylendiği de düşünülebilir. Destebanlar, yerel otoritenin en somut temsilcilerinden biri olarak; güvenlik, düzen, ceza, hatta ahlaki denetim alanlarında görev almış yarı-resmi görevlilerdi. Tabii ki bazı çürük yumurtalar bu meslekte de ortaya çıkar, yerel otoriteyle iç içe çalıştığı için bazen keyfi ceza uygulayana da rastlanırdı. Eğer hayvanlarınız başka birinin tarlasına girmişse vay halinize, desteban olaya ve hayvana el koyar. Karşılığında size para cezası keserdi. Destebanların uyguladığı bu resmi işlem İngiliz kaynaklarında “Took up the Money” (parayı aldı) şeklinde ifade edilirdi. Bir söylentiye göre bu ifade önce tukap şeklinde dile yerleşmiş sonrasında da Türkçe olarak tokat parası adını almış. Onlar hem saygı duyulan hem korkulan hem de güvenilen figürlerdi. Her ne kadar sorumlularına izahat vermek hatta bazen ispiyonlamak durumunda olsalar da bu işi yapacak kişiler özenle seçilirdi. Gururla taşıdıkları armada hangi köyü temsil ettiklerini gösteren bir numara ve “RURAL CONSTABLE” (tarım bekçisi) yazan bir ibare bulunurdu. Köylerdeki ekinleri, bağ, bahçe ve davarları korumak üzere devletçe atandıkları kamu görevlerini yaparken karşılaştıkları bir suç durumunda hemen boyunlarında asılı ince düdük yardıma yetişir iki dudağın arasından çıkan tiz sesle etrafa korku ya da güvendeyiz hissi salarlardı. Ayrıca, bazı destebanlar otoritelerini göstermek amacıyla topuz taşır, bu da onların köydeki düzeni sağlamak için yetkili olduklarını simgelerdi. Destebanların görevleri arasında yabani hayat ve yabani kuşları koruyup, zarar verebilecek olanları en yakın polis istasyonuna rapor etmek de vardı. Günümüzdeyse yaban hayat büyük bir tehlike altındadır. Görüyoruz ki doğal hayatta yaşayan canlılar barbarca katlediliyor. Yaşam alanları kısıtlanıyor ve avcılık, kirlilik gibi insan eliyle yapılanlar nedeniyle sayıları azalma yoluna gidiyor. Tüm bunlara ilaveten barınma hakkımız yabancı sermayeye peşkeş çekilip, denizler kirletilip, doğa talan edilirken; alt yapısız, toplu taşımasız, gittikçe kirlenen bir ekosistemde yaşamaya mecbur bırakılıyoruz. Geçmiş yıllarda hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Elenler köylerini ve çevrelerini korumak adına desteban olmuşlar. Bugün bize düşen de bu bozuk düzene karşı aynı şekilde hareket etmektir. Doğaya verilen talan ve hasar yasalarca da desteklenip gerekli cezaların verilmesi gerekir ancak bunlar da yeterli değildir. Gelmiş geçmiş hükümetlere sorumlulukları hatırlatılmalı, küçük yaşlardan itibaren doğal hayatın ve ekolojinin ne denli önemli olduğunun benimsetilip öğretilmesi gerekir. Unutmamalıyız ki doğaya hükmeden değil, yalnızca onun bir parçasıyız.

Kaynaklar:

https://www.sosyalarastirmalar.com/articles/ rural-constabulary-in-cyprus-from-ottoman- times-to-contemporary-days.pdf

https://bilimdili.com/arkeotarih/tarih-tarih/ kibrista-turkler-turkopoller-turkozler/

Leave a Reply

Facebook6k
Twitter2k
646