Kök-Köken Bilimi-İnsanlığın Kökeni – Şifa Alçıcıoğlu

Kök

Kök kelimesi TDK tarafından, dip, sap, temel, bir şeyin başlangıç noktası, ekler çıkarıldıktan sonra kelimenin anlamlı bölümü, nitelik değiştirmeden kalabilen atom kümesi olarak tanımlanmaktadır. Genel anlamda bir şeyin temel veya ilk halini ifade etmek maksadıyla kullanılan kelimenin adına kök denir.

Bitkilerin beslenmesini sağlayan ve toprağa tutunan kısmın adı köktür. Bir sayının kendi

kendisiyle çarpılması sonucundaki sayıyı veren değerin adı kareköktür. Kelimenin kökenine veya anlamına bağlı olan temel parçası da köktür. Kültür ve tarih bağlamında, bir topluluğun veya bireyin kimliği, değerleri, gelenekleri ve geçmişi gibi temel unsurları onun kökleridir. Belirli bir karakteri taşıyan bireylerin ortak atası da genetik biliminde soykök diye adlandırılır. Kök hücre tıpta kullanılan bir tedavi yöntemidir.

Biyoloji, matematik, dilbilgisi, tarih, genetik, kimya ve tıp biliminde terim olarak kullanılan bu sözcüğün kökü de “kök”tür ve bu üç harfli kelimecik türeyerek birçok farklı anlamda, deyim hatta Atasözlerinde bile karşımıza çıkmaktadır.

Köken, köknar, köksüz, kökleme, kökteş, köktenci gibi türemiş kelimeler yanında, kök almak, kök salmak, kök söktürmek, kökünü kazımak, kökünü kurutmak, kökünden halletmek, köküne kibrit suyu (kezzap suyu) dökmek gibi deyimleri örnek olarak sayabiliriz.

 

Köken Bilimi

Köken bilimi olarak bilinen etimoloji, sözcüklerin köklerini, hangi dile ait olduklarını, ne zaman ortaya çıktıklarını, ilk hangi kaynakta kayıt altına alındıklarını, ses ve anlam bakımından geçirdikleri dönüşümleri ele alan bilim dalıdır.

Kök kelimesinin etimolojisine baktığımız zaman, Türkçe’deki ilk kullanımı Karahanlılar döneminde yazılan Kutadgu Bilig (1069)’de bitki kökü anlamıyla karşımıza çıkmaktadır.  Divan-ı Lûgati’t-Türk’te (1079) ise kök al (aile, sülale) ve asl (kök, temel, soy sop, hakikat) olarak kullanılmıştır. Eski Türkçe’de okunuşu fonetik evrim farkıyla ö harfinin uzatılarak okunması ile kullanılırdı.

Söylediğimiz her kelimenin bir geçmişi, ortaya çıkış nedeni vardır. Herhangi bir dili incelerken bize geçmiş hakkında da bilgiler vermekte, o dilin hangi kültürden etkilendiğini ortaya çıkarmaktadır. Yüzlerce yıl Kıbrıslı Elenlerle birlikte yaşayan Kıbrıslı Türkler benzer ya da aynı kökten gelen kelimeleri dağarcıklarına eklemişlerdir. Örneğin, Yunanca’daki savra (kertenkele) kelimesi Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Elenler tarafından alivzavra (güneş yılanı) olarak kullanılmaktadır. Dil, en çok asimile edilen olgulardan biridir. Konuştuğumuz dile sahip çıkmak, onu gelecek nesillere bırakmak en büyük ödevimizdir.

 

İnsanlığın Kökeni

“Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim, sebep veya yer” anlamları yanında, soy manasına da gelen kelimeye köken denir.

İnsanlığın kökenine baktığımızda ise hikayenin 2,5 milyon yıl önce başladığını söyleyebiliriz. İlk olarak maymunsu insanların ellerini kullanarak çeşitli aletler geliştirmeleriyle başlayan evrimsel süreç, Homo sapiens adı verilen bugünkü modern insana değin süregelmiştir. Bu uzun süreçte zamanla iki ayak üzerinde durabilmeyi, daha büyük aletler kullanmayı başarıp kolektif emekle toplayıcılık ve avcılık yeteneklerini geliştirmeyi başardılar. Göçebe yaşam tarzından yerleşik hayata adım atmaları buğdayla tanıştıktan sonra gerçekleşti. Böylece bizzat yiyecek üretilen yaşam tarzına ve çiftçiliğe adım attılar. Aynı zamanda dilin, dinin ve savaşın köklerini de attılar.

Dilin tam olarak ne zaman ve ne şekilde ortaya çıktığı bilinemese de doğadaki seslerin taklit edilmesiyle bulunduğu tezi oldukça kuvvetlidir. Sosyal varlıklar olan insanlar için iletişim kurmak şüphesiz ki olmazsa olmaz bir durumdur.

Komünal bir sistemde yaşayan ilk çağ insanları arasında çok fazla sorun yaşanmadığı ancak kıtlık, açlık gibi etmenler nedeniyle aralarında çatışmalar yaşadıkları ve birbirlerine zarar verdikleri arkeologların ortaya çıkardığı bulgular arasındadır. Savaş, ilk sınıflı toplumlar arasında yaşananlar kadar çok olmasa da savaşçılar, savunma araçları ve müttefik gruplar arası çatışmalarda bir güç göstergesi olarak yerini aldı.

Dinin kökleri de insanlığın ilk gelişmekte olduğu zamanlara değin uzanır. Ölen insanlara mezar ve çeşitli ritüeller yaptıkları, Göbekli Tepe gibi dev anıtlar yaparak Tanrı inancını geliştirdikleri hatta kurbanlar adadıkları biliniyor. Kendilerini korumaları için totemler dikiyor, güneş, ay ve toprağa tapınıyor, dans, müzik ve kişisel süs eşyaları aracılığı ile büyüler yapıyorlardı.

İnsanlık tarihinin ilk zamanından bu yana tüm bu olgular, gelişerek, değişerek ama hep var olarak günümüze taşınmıştır. Özel mülkiyetin bulunmasının ardından, ilk insanların komün yaşam tarzı değişmiş, daha bireyci ve rekabetçi bir yaşama doğru sürüklenmiştir. Milyonlarca yıl önce başlayan insanlık tarihi, çoğu zaman din ve milliyet bahane edilerek çıkarılan güç ve çıkar savaşları yüzünden zarar görmekte, neoliberal kapitalist dünya düzeni, ezen ve ezilen arasındaki uçurumu açmakta, bununla birlikte “insanlık nereye doğru gidiyor” tartışmalarını alevlendirmektedir. İnsanların hegemonyası nereye kadar yaşanır bilinmez ama insan eliyle üretilen yapay zeka belki de “Black Mirror”vari bir biçimde sonun başlangıcını yazacaktır.

 

köken

Kaynaklar:

www.nisanyansozluk.com

www.etimolojiturkce.com

Marksist Dünya Tarihi, Neil Faulkner