
Ülke gündeminin hareketli olmadığı, ülkeyi yönetenlerin işbirlikçisi oldukları Ankara hükümeti ve adamızın sermayesinin çıkarlarına yönelik karar almadığı ve gündelik sorunlarımızın çözülmek yerine daha da çözülemeyecek hale getirilmediği bir dönemi uzun yıllardır yaşayamıyoruz.
Aklanan kara paralar, gece kulüplerinde işlenen cinayetler, trafik kazaları, yurtdışından getirilen tetikçiler, işçi cinayetleri ve daha nice sorunlar ülke gündeminde, ya aynı dönemlerde ya da farklı dönemlerde ayrı ayrı yer ediniyorlar. Dolayısıyla da dergimizde halkın sorunlarını dile getirdiğimiz gündem yazıları için de konu bulmakta pek zorlandığımızı söyleyemeyiz.
Gündem yazıları için konu bulmakta zorlanacağımız günlerin olması ümidiyle son haftalarda halkın büyük tepkisini alan, UBP-DP-YDP hükümetinin ortaokullarda dini istismarın önünü açan kararına ve yarattığı etkilere bakalım.
Eğitim Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu sessiz sedasız bir şekilde, Mart ayı ortalarında Disiplin Tüzüğü’nde yaptığı değişiklikle (Öğrencilerin dini inançlarından dolayı başlarını örtmek istemeleri halinde, yalnızca bone üzerine bandana yerleştirerek başlarını örtebilirler. Bone ve bandana üzerinde herhangi bir şekil, desen, yazı, sembol ve işaret bulunamaz. Bone ve bandana okul üniforması ile uyumlu renkte, düz ve sade olmalıdır.) on sekiz yaş altındaki kız çocuklarının okullara türbanla gidebilmesinin önünü açtı.
Bakan Çavuşoğlu Türkiye medyasına, aldıkları bu kararı “Ortaokullardaki türban yasağını aşmış olduk” şeklinde övünerek aktarırken, adamızdaki muhalif yapılardan aldığı tepkilere ise pek karşılık veremedi.
Biz kararın, Çavuşoğlu ve bakanlar kurulu tarafından alınsa da emrin Ankara hükümetinden geldiğinin farkındayız. Ankara hükümetinin Kıbrıslı Türk halkının yaşantısına karışmak için yıllardır farklı şekillerde işbirlikçi hükümetler aracılığıyla baskılar yarattığının da pek tabii bilincindeyiz ve bu baskılara karşı da yılmadan mücadele etmekteyiz.
Nedir bu başörtüsündeki amaç?
Tüzükte yapılan değişiklikte her ne kadar dini inançlarından dolayı denilip bütün dinler kastediliyor sanılsa da konuya mahsus olan din, sadece İslamiyet’tir ve İslamiyet özelinde de sünni mezhebidir. Yani İslamiyet dışındaki herhangi bir dine inancı olan bir öğrenci, inancına göre başını örterek okula gitmek istese, emin olun ki ilk karşı çıkacak olan bu tüzük değişikliği kararını alan ve aldıranlardır.
Buradaki amaç yıllardır akp hükümeti tarafından Türkiye’de yapılmaya çalışılanın aynısı yani toplumu İslamlaştırmadır; gerici zihniyetlerin çocuklarımızı kendi yobazlıkları çerçevesinde yetiştirmeye çalışmasıdır; düşünmeye, araştırmaya, bilime ve sorgulamaya yöneltilmesi gereken çocukları düşünmeyen, sorgulamayan, biat eden bireyler yapma çabasıdır; soyut düşünme yetisi henüz gelişmemiş olan çocukları soyut kavramlara inandırmaya ve hayatlarını bu kavramlar üzerinden şekillendirmeye zorlamaktır.
Başörtüsünün savunucuları
Toplumumuza bu baskıcı politikaları uygulamaya çalışan siyasal islamcılar kendilerini mağdur gösterip insanların dini duyguları ve inançları üzerinden ideolojilerini yaymaya çalışmaktadırlar.
Disiplin Tüzüğü mevzusu özelinde, muhalif yapıların karşı çıkması üzerine sanki kendi dinlerine saldırılıyormuşçasına ve adamızda kendi inançlarını yaşayamıyormuşçasına savunmaya geçen bu yobazlar, başörtüsüyle attıkları adımı büyüterek Türkiye’de ve Ortadoğu’da tanık olduğumuz islamcı zihniyeti bizlere dayatmaya çalışmaktadırlar.
Bugün başörtüsünü okullarda serbestleştiren zihniyet başörtüsünü taktırdığı çocuğun hangi işi yapacağını, kiminle eş-dost-sevgili olacağını, nereye gidip-gidemeyeceğini kısacası nasıl yaşayacağını da belirlemeye çalışacaktır.
Gece sokağa çıkan kadına “o saatte orada ne işin vardı” diyebilecek, kadına yönelik tecavüzü, tacizi ve şiddeti toplumda meşrulaştırmaya çalışacaktır. Bunlar hayal ürünü ya da kurgu değildir, en yakın coğrafyamızda yaşanan durumlardır.
Siyasal islamcıların niyeti sünni mezhebine mensup bireylerin inançlarını yaşamalarını sağlamak değil dini inançlar üzerinden toplumu baskılarla, zorbalıkla şekillendirmektir. Çünkü zaten adamızda sünni mezhebine mensup bireyler dini inançlarını özgürce yaşayabiliyorlar.
Gelelim başörtüsünün diğer savunucularına; “özgürlüğümüze el uzatıyorlar” diyen herkesin yanında biten “özgürlük savunucusu sazanlara” yani liberallere.
Sazan diyorum çünkü herhangi bir konuda, konunun topluma ve bireylere nasıl bir etkisi olabileceğini düşünmeden, mağdur rolü yapanların savunuculuğunu yapıyor bu arkadaşlar.
Ekonomik ve sosyal açıdan anne-babaya bağlı olan çocukların özgürce düşünüp, islamiyetin sünni mezhebini özgürce kabullenip, bu inanca göre de özgürce başörtüsünü takmayı seçeceğine inanan liberaller yarın sokak ortasında tuvaletini yapma özgürlüğünü gösteren bir kişinin yanında bu “özgürlüğü” de savunabilirler.
Bu zihniyet, özgürlük başlığı altında yıllardır Türkiye’de siyasal islamcılara geçit vermiş, yobazların, tarikatçıların, cemaatçilerin toplumun ve devlet kurumlarının her zerresine yerleşmelerine sebep olmuştur.
Bu sebeptendir ki bu “özgürlük” anlayışından uzak durmalı gerçek özgürlüğün toplumsal çıkarların gözetildiği, bir kişinin ya da zümrenin özgürlüğüne toplumun yapısına zarar vereceği noktada dur denilmesi gerektiği bilinmelidir.
Tüzük değişikliği sonrası
Disiplin Tüzüğü’ndeki değişiklikten sonra İrsen Küçük Ortaokulu’na başörtüsüyle girmek isteyen çocuğun yanına annesinin ve daha sonra da akp teşkilat başkanının gelmesi; çocukların kendi özgür iradeleriyle değil büyüklerinin dayatmalarıyla başlarını kapattıkları ve siyasal islamcıların da bu durumu, çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştığının kanıtıdır.
Bu ortaokuldaki öğretmenlerin boykotları ve ardından sendikaların elçilik önünde ve daha sonra da Eğitim Bakanlığı önünde düzenledikleri eylemler Kıbrıslı Türk halkı tarafından büyük destek görürken, kararı alan hükümet bu tepkiler karşısında geri adım atmak zorunda kaldı ve tüzük değişikliğini iptal etti.
Bu süreç bize yine gösterdi ki Kıbrıslı Türk halkı yaşantısına, özgürlüğüne, bağımsızlığına dokunanlara karşı biat etmeyen, mücadele eden ve etmeye de devam edecek olan bir halktır.